promise

452 25 2
                                    

"Rosé?"

Gördüğüm kişiyle duraksadım. Bu adamı burada görmemle gözlerim açıldı.

"Siz..." Sustuğumda karşımda duran adam alayla güldü. Kendisi Sae Bum'un babası Kim Ha Joon'du. Ailemin ortadan kaybolmasının sorumlusunun da o olduğunu düşünüyorlardı. Jimin bana böyle söylemişti.

"Benim oğlum öldü ve günlerdir kayıp olan nişanlısı lüks bir restoranda mutlu mutlu yemek yiyor, öyle mi?"

Dudaklarımı aralayıp gözlerimi bir süre etrafta gezdirdim. Ne diyebilirdim ki? Şu an beni burada görmekle çok şaşırmış olmalıydı ama burada sinirli olması gereken bir kişi varsa o da bendim. Oğluyla asla isteyerek nişanlanmamıştım ve ailemin kayıp olmasından sorumlu olduğundan şüphelenilen adama hesap verecek de değildim.

"Seni sürtük... Oğlumun ölümüyle mutlu olmalısın değil mi? Kurtuldun sonuçta!"

Öfkeyle dolduğunu hissettiğim gözlerimi bir süreliğine kapatıp ona çevirdim ve sesli bir nefes verdim. "Üzülmemi beklemiyordunuz herhalde. Benim hayatımı siz mahvettiniz. O aşağılık oğluna üzülecek değilim. Tanrı onu en derin ateşlerinde yakar umarım."

Kim Ha Joon ne olduğunu anlayamadığım bir şekilde elini sertçe saçıma dolayıp çekiştirdi. "O lanet çeneni kapat, yoksa ben kapatacağım. Oğlum hakkında tek bir kelime daha etme."

Elini saçımdan ayırırmaya çalışırken etrafa bakındım. Ağzımı çığlık atmak için açtığım sırada eli ağzıma kapandı. "Sakın."

Beni bir köşeye çektiğinde eli hâlâ ağzımdaydı. Saçımdaki elini çekip kolumu serçte sıkmaya başladı. Öyle sert sıkılıyordu ki morardığına emindim.

"Benim canım nasıl yandıysa sizin canınızı da yakacağım. Mutlu olduğunuz her anı zehir edeceğim size. Kabusunuza hazır olun Park ailesi."

Sinirle adamın yakasına yapıştım. Benim ve ailem hakkında böyle şeyler söyleyemezdi. "Kapa çeneni. Aileme zarar verirsen oğlunu öldürdükleri gibi senin bedenini de ben ateşe veririm, cesedin bile bulunmaz. Senin işe yaramaz oğlunun ölmesi bu dünyaya yapacağı ilk ve tek iyilikti. Bir daha benim ve ailem hakkında ağzını açacak olursan o ağzını nasıl kapayacağımı tahmin bile edemezsin."

Alayla gülerken bir anda ciddileşti. "Büyük konuşmamanı tavsiye ederim, Rosé. Hem de henüz ailenin yaşayıp yaşamadığından bile emin değilken."

Gözlerim şokla açılırken, "Ne?" diyebildim. "Ne diyorsun sen? Ne demek bu?"

O iğrenç sırıtışı tekrar yüzüne yerleşti. "2 gün sonra şehrin uzağındaki ormanlık araziye gel. Cevabı orada öğrenirsin. Ailenin ya kanlı canlı halini görürsün ya da kokmuş cesetlerini. Hangisini görmeyi tercih edersin?"

Yanımdan çekip giderken ben sırtımı duvara yaslayıp yere çökmüştüm. Onları öldürmüş müydü yani? Hayır, bunu yapamazdı. Durduk yere neden öldürsündü ki? Hiçbir nedeni yokken bir insanı öldüremezdi.

Elimi saçlarımdan geçirirken bana doğru gelen adım seslerini duyduğumda gözlerimi silip gelen kişiye baktım. Lisa'ydı.

"Rosé, iyi misin? Ne oldu böyle? Yanından geçen adam kimdi?"

Lisa kolumdan tutup beni kaldırdı ve masaya doğru yürürken ona olanları anlattım. Lisa gözleri şokla açılarak beni izliyordu. "Aşağılık herif, aptal oğlu yüzünden sizi suçluyor. Kafasını sikeyim."

Masaya vardığımızda Jimin hemen yanıma geldi. "İyi misin? Bu halin ne? Bir şey mi oldu?"

Dudaklarımı ıslatıp, "Kim Ha Joon, Sae Bum'un babası," dedim. "Az önce yanıma geldi ve ailemi öldürmekten söz etti. 2 gün sonra şehrin uzağındaki ormanlık araziye gelmemi söyledi."

YOU | JiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin