wound from the past

959 47 27
                                    

Bu oydu. Buna inanamıyordum ama bu kişi oydu. Yüzü hiç değişmemişti. Gözleri, dudakları aynıydı. Sadece saçları değişmişti. O kahverengi ipeksi saçları artık yerini sarıya bırakmıştı.

Kahverengi gözleri gözlerimdeydi. Beni tanıyıp tanımadığını bilmiyordum ama ben onu tanımıştım. İlk bakışta tanımıştım onu.

7 yıl önce bıraktığım kadın, karşımdaydı şimdi.
Tanımamıştı, unutmuştu belki de beni.

Rosé. Gerçek adıyla Park Chaeyoung. Lise yıllarım onunla geçmişti, onunki de benimle.

İlk aşkım falan değildi ama hayatımda en çok sevdiğim kadındı, annemden sonra. Beni en çok mutlu eden insandı. Fakat kader bizi ayırmıştı.

"Sen kimsin?" diye sorduğunda kendime geldim. Onu bulduğuma göre buradan çıkmalıydım.

Kolunu tutup onu kaldırdım. Yürümeye başladığımda peşimden geliyordu. "Ne yapıyorsun? Kimsin sen?"

Kolunu çekiştirip, "Bırak beni!" diye bağırıyordu. Gücü bana yetmiyordu, hiçbir zaman da yetmemişti.

Merdivenlerden aşağıya indiğimizde üyelerden kimseyi göremedim. İşlerini bitirip çıkmış olmalılardı.

Dışarıya çıktığımızda Rosé hâlâ bağırıyordu. "Bırak beni, piç!"
Rosé'yi kolundan çekiştirerek yürüdüğüm sırada üyeleri gördüm. Sinirle Rosé'ye baktığımda Rosé hâlâ kolunu çekiştiriyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bu böyle olmayacaktı. Gözlerimi açıp Rosé'yi belinden tutup omzuma attım.

Rosé hâlâ bağırıyordu. Ellerini sırtıma vuruyor, çırpınıyordu. "Seni adi!"

Işıklar gittiğinde Suga'nın, "Hadi beyler, gidelim." dediğini duydum. Işıkları daha önce kesmişti ama bir aksilik olmuş olmalıydı ki şimdi tekrar kesmişti.

Arabanın ön koltuğunu açıp Rosé'yi oraya oturttum. Hâlâ bağırıyordu. Artık sabrım kalmamıştı. Kulağımın dibinde bağıran insanlardan nefret ederdim.

Rosé'nin üzerine doğru eğildiğimde kaşları kalktı. "Ne yapıyorsun? Sapık mısın sen? Bırak beni piç kurusu!"

Arka koltuktan aldığım mendili "İyi uykular." diyerek Rosé'nin burnuna tuttum. "Ne-" Cümlesi bitmeden gözleri kapandı.

Onu koltuğa düzgünce oturttuktan sonra kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçtim. Villanın üst katının bir penceresinden çıkan ateşi gördüğümde gülümsedim. Taehyung her zamanki gibi herifin işini çabuk bitirmişti.

Arabayı çalıştırıp üyelerin arkasından sürdüm. Sıradaki yer şirketti. Diğer işimiz hakkında bilgi alacaktık.

Üyelerin arkasından sürerken gözlerim Rosé'ye kaydı. Kafası arabanın kapısına yaslanmıştı. Gözleri kapalıydı. Yarına kadar baygın olacaktı. İlacın etkisi uzun sürmüyordu.

Yola baktığımda "Hiç değişmemişsin, Chaeyoung." dedim. Beni duymadığını biliyordum ama konuşmaktan alıkoyamamıştım kendimi.

"Hâlâ inatçı ve huysuzsun." Gözlerim tekrar yüzüne kaydı. "Ve hâlâ çirkinsin."

Beni tanımamıştı. Oysaki ben onu ilk bakışımda tanımıştım. Gözleri gözlerime değdiği an geçmiş zihnimde canlanmıştı.

Saçımdan dolayı tanımamıştı belki de. Onunla birlikteyken saçım kahverengiydi. Şimdi ise sarıya boyatmıştım.

Şirketin önüne geldiğimde arabayı park ettim ve arabadan çıktım. Üyeler de arabalarından inmiş şirkete doğru yürüyorlardı.

Şirkete girdikten sonra asansöre yöneldik. 19.kata geldiğimizde Başkan Yang'ın odasına doğru yürüdük. Odanın içine girdiğimizde Başkan Yang'ın gözleri önden giren Taehyung'a döndü.

YOU | JiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin