4. Bölüm

99.9K 3.8K 112
                                    

Ve işte Boğaz'a karşı oturmuş yemeklerimizi yiyip içkimizi yudumlarken tüm yaratıcılığımı, enerjimi ve içimde gittikçe büyüyen aşkı seferber ederek Efe'nin aklını başından alacak bir plan uyguluyorum. Her planda olduğu gibi benimkinde de zayıf noktalar yok değil. Daha önceden hesaba katmış olmam gereken ama katmadığım Esin faktörü. Ben Efe'ye ışıltılı hayran gözlerle bakıp, ağzından çıkan her şeyi can kulağıyla dinliyorken Esin sürekli araya münasebetsiz bir yorum katmasa olmaz sanki! Tam da şu anda olduğu gibi. Efe işini öyle bir coşkuyla anlatıyor ki şimdiden onunla beraber dünyayı gezdiğimizi hayal edebiliyorum. Daha önceki sözlerim bir kez daha gerçekliğini ortaya seriyor. Bu adamı tur ve seyahat işi dışında yaparken düşünebileceğim bir iş daha varsa o da arama kurtarma. Onu dağda karların arasında kaybolan insanları bulup, enkazın altından bir yavru köpeği kurtarırken hayal ediyorum ve göğsüm gururla kabarıyor. Yine de o işin ne denli riskli olduğunu tekrar düşününce âşık olduğum erkeğin bu güvenli meslekte karar kılmış olmasının büyük şans olduğunu anlıyorum. Ah az önce ona âşık olduğumu itiraf ettim değil mi? İnanın en az sizin kadar ben de şaşırıyorum son zamanlarda yaşadığım baş döndürücü hızdaki gelişmelere. Efe yakında Uzakdoğu'ya gideceğini anlatıyor. Oranın spiritüel kültüründen çok etkilendiğinden bahsediyor. "Ne harika," diyorum. "Benim de çok ilgimi çekiyor Uzakdoğu.

"Saçmalama sen seyahat etmekten nefret edersin. Özellikle de uzak yerlere ve sırt çantasıyla!" diye araya giriyor münasebetsiz Esin. O anda masanın altında ayağına okkalı bir tekme atıyorum. Kaşlarını çatmış bana bakarken çıtını çıkaramıyor çünkü ona resmen meydan okuduğumu anlamış durumda. Bundan sonra çıkacak rezaletten ben sorumlu değilim dercesine gözdağı veriyorum. Aba altından sopa dedikleri türden. Neyse ki her şeyden habersiz Gözde konuşmaya giriyor. "Açıkçası ben de konforlu olmayan gezilerden hoşlanmam. Yine de Budizm hakkında detaylıca fikir edinmek güzel olurdu."
"Yazın sıcaklarda gezmek zor olur düşüncesiyle sonbaharda gitmeyi planlıyorum. Okulun olmasaydı sen de gelebilirdin, ama sanırım o zamanlarda sen Amerika'ya dönmüş olursun." Gözde umursamaz biçimde omuzlarını kaldırıp indiriyor. "Okula dönmek isteyip istemediğimden emin değilim. Hayattan beklentilerimi sorgulamaya başladığım şu dönemde kimliğimi bulma amaçlı bir gezi iyi olurdu doğrusu." Bunun ne denli boş bir arayış olduğunu düşünüyorum. İnsan olmayan bir şeyi bulamaz değil mi? Gözde ve kayıp kimliğini boş verip muhabbete dahil olmaya çalışıyorum. "Ben de Gözde'ye katılıyorum. O halde hep birlikte gidelim!" diye atılıyorum. O ana kadar sohbette gözlemci olmayı tercih eden Serkan da hiç merak etmediğim fikrini belirtiyor. "Bana da uyar..."

"Çok fark ederdi sanki," diye mırıldandığımda Serkan'ın duymasını engellemek amacıyla Esin aniden sesini yükseltiyor.

"Harika o halde beni de dahil edebilirsiniz bu geziye." "Neden bağırıyorsun ki?" diyorum onu gıcık etmek için. Harika ya! İnsan nişanlısıyla baş başa kalamayacak mı? Her planımızı beş kişilik mi yapmalıyız? Hemen aklıma beş kişilik olmayan bir fikir geliyor. "Bu şarkıya bayılırım. Bizim şarkımız değil mi? Hadi dans edelim!" diye ayağa fırlıyorum Efe'nin elini çekiştirerek. Efe'nin yine kararsızlığı tutuyor. Çekimser bir şekilde Sekan'a bakıyor ve o anda kuzeninin çelik gibi ifadesini fark ederek geri adım atıyor. "Ela... şey yani Sıla henüz kimse dans etmiyor. Bence şimdi dans etmek iyi bir fikir değil." Hayal kırıklığı ile omuzlarım düşüyor ve seslice nefes alıp veriyorum. "Peki," diyerek yerime otururken Serkan yanımda bitiveriyor. "Boş ver kim ne derse desin. Madem dans etmek istiyorsun..." diyor elini uzatarak. Serkan'dan kaçma üzerine yaptığım her girişim gibi bu da başarısızlıkla sonuçlanıyor. Az sonra onun kollarında isteksizce sallanıp dururken bana sorduğu soru ile kendime geliyorum. "Ela buna daha ne kadar devam edeceksin?" "Benim adım Sıla!" diyorum inatla. "Ailen ve çevrendeki herkes aksini söylese bile mi? Bak bana kızgın olduğunu ve ders vermek istediğini tahmin edebiliyorum ama sence bu doğru bir yöntem mi? Efe'yi kullanmak..." Duyduklarıma inanamıyorum. Serkan oynadığım oyunu çözmüş bile! Ama elbette sonuna kadar inkâr prensibine sadık kalacağım. "Neden bahsettiğini bilmiyorum ama kuzeninin nişanlısına sarkıntılık ettiğini hatırlatırım. Bu ne derece onurlu bir davranış sence... hmm?" Serkan'ın dudaklarında alaycı bir tebessüm beliriyor. "Kuzenim benim nişanlımla evcilik oynamaya kalkışırken mi? Sanırım onur bu durumda pek de sorgulanacak bir meziyet değil. Özellikle de senin çevirdiğin dolaplar düşünülürse." Neden bahsediyor bu adam? "Neden bahsediyorsun?" diye soruyorum hırçınlaşarak. Serkan belimdeki elinin baskısını arttırıp beni kendine çekiyor ve kulağıma fısıldıyor. "Bana bıraktığın nottan bahsediyorum." O an kollarında kaskatı kesiliyorum. O notu tamamıyla unutmuştum. Daha doğrusu annemin ya da Esin'in eline geçmiş olabileceğini düşünmüştüm. Onlar da bir şey söylemeyince bu olay hiç olmamış gibi geride bırakmaya karar vermiştim. Peki bunca zamandır neden bir şey belli etmedi ki? Ben sormadan anlatmaya devam ediyor. Serkan, "O notu bulduğumda senin çıplak ayaklarla Ortaköy trafiğinde ne halt yediğini çok iyi anlamış oldum. Beni terk ediyordun, hem de düğün gecesinde ve onca davetli aşağıda bizi beklerken. Sence nasıl hissettim?" derken dudakları kulaklarıma değiyor, öfkeli nefesi ensemdeki ince saçları uçuşturuyor. Sıktığı dişlerinin arasından eklemeyi ihmal etmiyor. "İşte bu nedenle rol yapmaya son verebilirsin, çünkü her şeyi biliyorum." Panik dalga dalga vücuduma yayılırken sinirlerim iyice geriliyor, çaresizlik tüm benliğimi sarıyor. O an köşeye sıkışmış her canlının yapacağını yaparak son çare saldırıya geçiyorum.

Not: Seni SevmiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin