17.BÖLÜM (Okuyamayanlar için tekrar)

76.3K 1.1K 133
                                    


Haftaya NOT:SENİ SEVMİYORUM kitabının finalini yapıyoruz ve hiç hız kesmeden muhteşem bir aşk hikayesine başlıyoruz! Bayılacaksın biliyorum. BAHSE VAR MISIN? ♥ Giriş bölümü için tıkla ▶ http://w.tt/1S0dcCw

* * *

Hastaneye giderken bir an olsun elini ellerimin arasından çekmeyen ve başımı omzuna dayayıp saçlarımı okşarken "Her şey yoluna girecek," diye fısıldayan kocamın, ne denli haklı olduğunu bilmeden boş gözlerle yollara bakıyorum. Hastaneye adımımızı atmamızdan babamın bulunduğu odaya gidişimize kadar geçen süreyi daha sonra bana biri anlat dese hatırlamayacağımdan eminim. Ama odaya girdiğimiz an duyduğum konuşmaları ömrüm boyunca unutmayacağımdan da eminim! "Sana gece gece yeme dedim ama beni hiç dinliyor musun?" diye söylenirken annem babam da onu zerre kadar umursamaz bir şekilde gözlerini deviriyor. "Kim ne derse desin kalp krizi geçirdiğimden eminim. Bence başka bir hastaneye gitmeliyiz..." O sırada araya giren genç doktorun ciddiyetini korumak için azami çaba sarf etmesine rağmen dudaklarının kenarının yukarı doğru kıvrılmak için can attığına bahse girebilirim. "Mahmut Bey sizi temin ederim burası ya da başka bir hastanede yapılan testlerin hepsi aynıdır ve bu sonuçlara göre sizi sıkıştıran şey kalbiniz değil geç saatte yediğiniz çiğköfteler olmuş." Hayretle gözlerimi açıp babama bakarken "Neler oluyor?" diye sorarak oradaki varlığımı belli ediyorum nihayet. Annem onu dinleyecek yeni birini bulmuş olmanın verdiği mutlulukla yeniden şikâyet etmeye başlıyor. "Baban gece gece acıkmış ben içeride televizyon seyrederken hırsız gibi gizlice mutfağa girip akşam yemeğinden kalan çiğköftelerin hepsini midesine indirip üstüne de üç koca bardak ayran içince balon gibi şişmiş!" "İki... üç değil iki bardak ayran içtim," diye kendini savunuyor babam. Annem dırdırlarına devam ederken ben sinirlerime daha fazla hâkim olamayarak gülmeye başlıyorum. Gözlerimden yaşlar boşanana kadar gülüyorum ve nihayet gerçekten ağladığımı fark ettiğimde herkesin durup şaşkın gözlerle beni izlediğini de fark ediyorum. Esin kolunu omzuna atarken "Hadi," diye fısıldıyor ve beni kapıya doğru yöneltiyor. Annem kaşlarını çatmış endişeyle bakarken "İyi misin sen Ela?" diye soruyor. Burnumu çekip başımı sallıyorum. "İyiyim ben sadece çok endişelenmiştim... neyle..." durup güçlüce yutkunuyorum "neyle karşılaşacağımı hiç bilmiyordum ama bununla olmadığı kesin," derken babamı işaret ediyorum. Sözlerimi yanlış yorumlayan babam alınmış bir ifade ile "Ölüyor olmadığım için üzgünüm," diye karşılık veriyor. Koşup ona sarılıyorum. "Ah hayır bu harika bir haber, ama ben çok endişelenmiştim ve şimdi birden rahatlayınca sinirlerim boşaldı."

Annem fırsatı kaçırmıyor. "Dedim sana pisboğazlığın yüzünden herkesi endişelendirdin," diye babamı azarladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi tatlılıkla kocama dönüyor. "Sen nasılsın yavrum?" Serkan tuhaf bir biçimde son derece sakin ve hatta belki de keyifli görünüyor. "İyiyim teşekkürler." Sonra da bana bakarak devam ediyor. "Çok endişelendik. Ama her şeyin yolunda olduğunu görmek çok güzel. Ela istersen dışarı çıkıp biraz hava alalım kendine gelirsin," diyor kendimi sevgiyle kuşatılmış hissettirecek kadar şefkat dolu bir bakışla. Hayır diyebilmem ne mümkün?

Hastanenin kafeteryasında oturmuş kahvelerimizi yudumluyorken birden bu gecenin nasıl başlayıp nasıl sonlandığı aklıma geliyor ve elimde olmadan gülüyorum. "Nedir komik olan?" Başımı hafifçe eğip önce kendime sonra da ona bakıyorum. "Şu halimize bak. Bu gecenin başlangıcına ve şu an nerede olduğumuza... Hayat gerçekten tuhaf ve biz ne planlarsak planlayalım o bildiği yönde akıp gidiyor değil mi?" Gözlerinde adlandıramadığım pırıltılarla beni uzun uzun süzerken bakışları kollarıma kayıyor. Daha önceden fazlasıyla sıktığı yerler çürümeye başlamış bile... Birden ifadesi sertleştiğinde ürpererek kollarımı birbirine dolayıp ellerimle morlukları kapatmaya çalışıyorum. "Biz ne yapıyoruz?" diye sorarken sesi o kadar az çıkıyor ki duyduğum hayalimin ürünü mü emin olamıyorum. Neyse ki bu bana yöneltilmiş bir soru değil cevap da beklemiyor. "Ömrüm boyunca kimseye zarar vermedim ben... en azından hiçbir kadına... bana neler oluyor Ela?" O kadar hayal kırıklığına uğramış görünüyor ki elimi uzatıp onun elinin üstüne koyuyor, onu rahatlatma ihtiyacı hissediyorum. Beceriksizce gülümsemeye çalışıyorum. "Ömrün boyunca benim gibi biriyle tanışmadın çünkü... unutma ki bazen insanın sabrını oldukça zorlayabiliyorum." Başını iki yana sallıyor. "Hayır Ela sadece bu değil. Ömrüm boyunca hiç kimseye karşı son zamanlarda sana karşı duyduğum kadar büyük bir öfke duymadım." Benliğimi esir alan panik duygusundan sıyrılabilmek için işi şakaya vurmaya çalışsam da onu kaybettiğimi hissediyorum. Gözlerimi yakan yaşlara rağmen gülümsemeye devam ediyorum. Ya da en azından çabalıyorum. "Unutma ki seni düğün gecesi terk ettim." "Evet ben de tam olarak bunu düşünüyordum. Seninle her şeyin nasıl başlayıp nasıl devam ettiğini... Başından beri ne istediğimi ve işlerin hangi noktaya doğru gideceğini biliyordum Ela. Sense her şeyden habersizdin! Heteroseksüel olduğumu bile bilmiyordun!" Gözyaşlarıma daha ne kadar hâkim olabileceğimi bilemediğim için başımı önüme eğip içimde kalan son umut kırıntılarının da yok olup gidişini hissediyorum. "Seni daha iyi dinlemeliydim..." Uzanıp çenemi hafifçe tutup yüzümü kaldırıyor. "Fark etmezdi. Kendimi gerçekten açmak niyetinde değildim zaten. Çünkü ben..." dedikten sonra itiraf edilmesi çok güç bir gerçeğin yükünü omuzlarında taşıyan birine has yorgunlukla geriye yaslanıp elini saçlarında gezdiriyor. "Ben... ben pek çok şeyi çok erken yaşta öğrendim Ela.

Not: Seni SevmiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin