6. Bölüm

64.3K 3.2K 137
                                    

Gece kulübü ile ilgili bilmeniz gereken en önemli şey: Sahil ruhuna hiç de uymadığı. Yani cidden tüm bu kadınların pullu, işlemeli, payetli dekoltesi bol mini elbiselerle buraya geldiklerine inanamıyorum. Ya saçlara ne demeli? Kendimi aşırı derecede sönük buluyor, ama bu durumdan da olumlu bir nokta çıkarmaya çalışarak 'İyi ki Efe yanımda değilmiş,' diye düşünüyorum. Daha adımımızı atmamızla insanların Serkan'ın çevresini sarması bir oluyor. Sanki StTropez'de değil de Çeşme'deyiz. Pes doğrusu, gösteriş meraklısı züppeler! Ansızın karşımıza çıkan bir kadın "Serkan bebeğim! Burada olduğunu söylemişlerdi de görmeden inanmam demiştim. Nihayet işleri bırakıp gelmişsin," diye yaklaşıp vantuz gibi yapışıyor Serkan'a. Fazlasıyla zayıf, sarışın ve esmer tenli olan bu kadını ilk görüşte sevmediğime karar veriyorum. Onunla ve onun yanındaki diğer iki kadınla öpüşüp koklaşması bitince sevgili kocam nihayet varlığımı hatırlıyor. "Balayı için geldik biz de. Karımı tanıştırayım," diyor kolunu omzuma atarak. "Ah demek kaçak gelini nihayet nikâh masasına oturttun ha?" Sözlerini iğrenç bir kahkaha takip ederken Serkan'ın biraz gerildiğini hissediyorum. Az sonra yapacağım şeyi yapmaya neden ve ne zaman karar verdim, bilmiyorum ama sonradan bir koz olarak kullanabileceğime inanıyorum. Serkan'ın kolunun altına cilveli biçimde kıvrılırken kollarımı beline doluyorum. O kadar uzun boylu ki başım göğüs hizasında bir yerlerde kalıyor. "Bir kadının Serkan gibi bir erkekle evlenmekten kaçması için aklını yitirmiş olması gerek. Ben aklımı değilse de hafızamı kaybetmiştim şüphesiz. Neyse ki her şey yerine oturdu ve gördüğünüz gibi ben onun karısıyım artık," dedikten sonra sol elimi uzatıp koskocaman taşlı yüzüğümü gözlerine sokuyorum. Kadınlardan başka biri işin peşini bırakacak gibi değil. Yılan kadar sinsi bir şey. "Peki tam nikâh vakti işlek caddenin orta yerinde ne işin vardı şekerim?" Ne yalan söyleyeyim ilk kez o zaman Serkan'ı içine sürüklediğim sevimsiz pozisyonu fark ederek biraz suçluluk duyuyorum. Serkan konuyu geçiştirmeye çalışırken ben ortaya atılıyorum. "Ah hayır sevgilim utanacak bir şey yok, bence gerçekleri arkadaşlarına itiraf edebiliriz. Yani onlardan laf çıkacağını sanmam." Serkan şüpheyle kısılmış gözlerini bana dikerek mırıldanıyor. "Öyle mi?" Bunun üzerine mahcup bir gülümseyiş ile elimi alnıma götürüyorum. Yalnız cidden rol yapma konusunda kendimi aşmaya başladığımı fark etmişsinizdir. "Ah hepsi o aptal resim yüzünden. Aslında beceriksizliğimden dolayı utanıyorum da... Benim Amerika'daki evimde Sex and the City'nin film afişi var. Carrie eteklerini toplamış gelinlikle yolda koşarken oldukça dramatik bir manzara oluşturmuş ve Serkan da bunu çok beğendiğini söylemişti. Fotoğraf çekimleri tamamlanıp da nikâh için aşağıya inme vakti geldiğinde fotoğrafçıyı son bir poz için kandırmıştım. Siyah beyaz olarak çerçeveletip kocamın çalışma odasına asacaktım Ama pozu çekemeden araba çarptı ve sonra her şey bir kâbusa dönüştü!" Kadınlar beni şüpheyle süzerken Serkan'ın gözlerindeki ışıltı hayranlık olmalı diye düşünüyorum. Nihayet diğerleri gidip de yalnız kaldığımızda beni kendine iyice çekip kulağıma fısıldıyor. "Yalan söyleme becerin ve hayal gücün ayakta alkışlanacak düzeye erişti." Dirseğimi midesine geçirirken "Nankör köpek!" diye tıslıyorum. "Bir daha sana iyilik yaparsam..." "Ah lütfen yap, izlemesi çok keyifli oluyor," dedikten sonra ikinci kez dirsek yememek için aniden benden uzaklaşıyor. Az sonra elinde içkilerle döndüğünde yanında bu sefer oldukça göz alıcı bir esmer görmek nedense beni şaşırtmıyor. 'Kadın moda dergilerinden fırlamış,' diye düşünürken Serkan onu bana İngilizce takdim ediyor. "Janette çok eski bir arkadaşım. Mankendir." Çok eski arkadaş lafına kadın imalı bir biçimde gülümsüyor ve bu durum nedense benim canımı sıkıyor. 'Serkan doğma büyüme St.Tropezli falan mı?' diye düşünmüyor değilim. Az sonra kendimi sayısız Cosmopolitan ile yeterince avuttuktan sonra nihayet dans pistine atıveriyorum. Çılgınlar gibi dans ederken tek amacım düşünemeyecek kadar yorgun düşmek. Az ileride saçları yer yer sararmış kumral bir erkek görünce bir an kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. Gözlerimi dikmiş o mu değil mi diye anlamaya çalışırken Serkan sessizce yaklaşıp omuzlarımın üzerinden baktığım noktaya bakıyor. "Ne işi var bu adamın burada?" diyor keyfi kaçmış bir şekilde. O zaman anlıyorum ki o Efe ve ben giysilerimin gösterişsizliği ile saçlarımın özensizliğinden utanıyorum. Yanındaki kadın öylesine göz alıcı ve ışıltılı ki... Bir saniye ya... Bu Gözde! Onlar da bizi fark etmiş gibi heyecanla el sallamaya başlıyorlar. Serkan'ın ağzından çıkan okkalı küfür ensemdeki ince saçları adeta havalandırıyor. Ama umurumda değil, çok mutluyum! "Ah selam çocuklaaar! Düşündüm ki siz iki aşk böceği için üç gün yetmiş de artmıştır bile. Ben de Efe'ye dedim ki kalk gidelim de bu ikisi birbirinin canına okumadan duruma müdahale edelim." Serkan huysuzca söyleniyor. "Gözde sen ne zaman düşünmeye ara vereceksin güzelim. Düşünmek sana iyi gelmiyor..." "Çok komiksin Serkan, gören de... Ah durun bir dakika! Siz gerçekten de karı koca falan olmadınız değil mi? Yoksa yaptınız mı?" "Ne münasebet!" diye atılıyorum Efe varken bu tür konuşmalar yapıyor olmaktan rahatsız olarak. Serkan ise daha olgun bir tavır takınıyor. "Ben sözlerime sadığımdır Gözde. Başkalarının aksine... Ne için anlaştıysak o!" Efe sırıtıyor. "Biz de sizi böyle eğlenirken görünce..." Serkan dik bakışlarla kuzenini süzerken adeta hesap soruyor. "Ben asıl Gözde'nin aklına uyup senin gelmene şaşırdım." "Ya ben zaten bir otel ile anlaşmak için bir arkadaşımla gelecektim Gözde kendini plana dahil etti. Bizim niyetimiz size görünmeden işi halledip dönmekti," diyor özür dilercesine.

Not: Seni SevmiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin