-9-

12 2 11
                                    


Siz hiç daha önce böyle hissettiniz mi?

Gözlerinizi bile kapatmanıza gerek yok. Sadece bir insan düşünün. O insanın sadece gözlerinin içine bakmanız bile gülmeniz ve huzura kapılmanız için bir sebep. Ve aynısı o insan için de geçerli. Ne zaman size baksa gülümseyip duruyor. Huzurla gözlerinizin en içine bakıyor. Sizinle her şeyini paylaşıyor. Bunları düşünürken ister istemez güzel hislere kapıldınız mı?

Muhtemelen hayır çünkü bu duygu öyle bir duygu ki soruma evet deseydiniz bile benimle aynı şekilde hissetmiş olamazdınız. Bu duyguyu kendiniz deneyimlemeden ne olduğunu anlayamazdınız. Coşkusuna kapılıp gidemezdiniz. Fakat beni soracak olursanız eğer, çoktan alıştım ve uyum sağladım. Şu zamana kadar sadece romanlarda okuduğum bu ulaşılmaz gelen hissi sonunda ben de tattım. Zaten onun kolları beni sarmalamışken böyle hissetmemem mümkün değildi.

Bu seferki öpücüğüm daha önce olduğu gibi bir fiyasko olmadı. Bir öncekini saymazsak ilk öpücüğüm sayılabilirdi. Ve bu nedenle muhtemelen doğru dürüst öpememiştim. Kollarımı nereye koymalıydım veya ellerim nerede durmalıydı asla bilmiyordum. Düşünmeden hareket ettiğimden bu küçük sorunlar onu öpmeye başladığımda kendini bana fark ettirdiler. Ama ikimizde birbirimizi öpmeyi bırakmadık. Onun elleri ilk kollarımı buldu ve kollarımı kendi boynuna doladı. Sonra elleri tekrar yanaklarımı buldu ve beni daha çok kendine çekti. Ancak bir süre sonra o da ellerini nereye koyacağını bilemedi. Kollarımı boynundan çekip ellerini tuttum ve belime yerleştirdim. Öpüsmeşi ise asla bırakmadık. Bir yere kadar tabii.

Bu uzun öpücük boyunca Yağız'ın elleri belimden başlayarak her yerime değdi. Benim ellerimse omuzları ve ensesi dışında pek bir yerde dolaşmadı. Çünkü onun elleri bir türlü rahat durmadığı için kendimden geçmemem elde değildi. Bir de öpüşmemiz tahmin ettiğimden çok daha uzun sürmüştü. Ayrıldığımızda ikimizin dudakları da kıpkırmızıydı ve hafif şişmişlerdi. Ama tebessümümüz yüzümüzü terk etmemişti. Hala yanaklarımızı acıtacak kadar gülebiliyorduk.

Keşke o zamanların değerini daha çok bilseymişim demeden edemiyorum. Deli gibi güldüğümüz o zamanlar bir türlü aklımdan çıkmıyor. Her zaman her yerde ve bir türlü beni bırakmak bilmiyorlar.

Ben konuşamadım. Belki de konuşmaya gerek görmedim fakat bir anda kahkaha atmaya başladım. Nedeni belki Yağız'ın bana olan bakışları ve gülüşünün birbiriyle alakasız oluşundan belki de yaşadığımız bu derin anın hissettirdiği şeylerdi, bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum ki daha önce hiç böyle içten bir kahkaha atmamıştım. Sanki gülmeyi yeniden öğreniyor gibiydim. Ona baktığım her dakika ve her saniye bir öncekinden daha içten bir gülüşle dolup taşıyordum.

"Derya çok güzelsin."

Sanki fısıldarmış gibi tek nefeste söylediği bu sözler ile daha çok güldüm. Bana bir sanat eseriymişim gibi özenle ve sevgiyle bakıyordu.

"Öyle miyim?"

Kafasını evet anlamında sallayıp yorgun bir gülümsemeyle cevapladı.

"Öylesin. Çok güzelsin."

Yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına ittirip başımı dikleştirdim. Saçlarım açılmıştı ve iki yanımdan aşağı akıyordu. Tokamın nerede olduğunu ise bilmiyordum.

"Teşekkür ederim."

Yorgun gülüşü canlandı ve aramızda daha yeni açılmış mesafeyi kapatıp bana sarıldı.

"Çok güzelsin, bir melek gibisin, benim sevgilimsin Derya."

Söylediği her bir cümle ile içimde bir şeyler canlandı. Bana sürekli hissettirdiği o müthiş duygular daha da filizlenip kökleri ile kalbimi sarıp sarmaladılar ve hiçbir şey yapamadım.

YakamozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin