Yalan yok, ilk başta çok korktum.Kendi başıma ilk kez bir düzen kuracaktım ve çuvallayacağımı iliklerime kadar hissediyordum. Ama yine de bunun için çabalamakta geri kalmadım. O kadar fazla hayata atılmak istedim ki ben bile kendime şaştım kaldım. Ancak hiçbir şey korktuğum gibi olmadı. Bir şekilde her şey rayına oturdu. Bunu yapmayı nasıl başardığımı anlatamazdım ama yorucu olduğu su götürmez bir gerçekti.
Öte yandan sırf şu hayatı yaşamak adına bir şansım olsun diye ardımda -o zamanlar bana öyle geliyordu- her şeyimi bırakarak hiç bilmediğim yerlere gitmek zorunda kalmıştım. Bunun bir anlamı olmalıydı öyle değil mi? Aklımın bir köşesinde mana bulamıyorsam da o anlamı ben kendim ortaya çıkarmalıydım. Yani ne olursa olsun başarmalıydım. Kendime başarısız olma gibi bir seçeneğimin olmadığını da hatırlatıp durmalıydım.
Evet, bu biraz kendime yüklenmek olmuştu ancak her şeyin sonunda o çok istediğim basit hayatım artık avuçlarımın arasındaydı. Adımı sesleniyor ve beni kendine çağırıyordu. Her ne kadar bazı geceler hala kabuslarla uyanıyor olsam da istediğime kavuşmak beni çok fazla yatıştırmıştı. İçim ferahlamıştı ve omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibiydi. Tüm tavırlarım tamamen değişmişti. Kilo almıştım. Fakat tüm bunların içinde en önemlisi bu yaşananlarla birlikte babamın da rahatlamasıydı.
İkinci defa bu kadar büyük bir kaybı kaldıramayabilirdi.
Ama artık tüm bu düşünceleri ve yaşananları içimde tekrar tekrar yaşamamın bir anlamı yoktu.
Artık tüm bunlar geride kalmıştı. Yaşanılacak ne varsa yaşanmıştı ve sona ermişti.
Bazen önümüze bakmak da lazım gelirdi.
Kötü şeyler sürekli aklımıza gelir dururdu ancak bunun bizi durdurmasına izin vermemeliydik. Böyle şeyler hep olurdu ve hep de olacaktı. Kötü olsun iyi olsun; tüm doğrularımız ve yanlışlarımızla o kötü şeyden sıyrıldığımızda unutmamalıyız ki biz hala yaşıyoruz. Bir yanlışımızla kendimizi ölüme sürüklemenin bir alemi yoktu. Yaşamak ne kadar zor da olsa güzel bir duygudur. Derin bir nefes alıp önünüze baktığınızda ise bir çıkış yolu mutlaka bulunurdu.
Bu çıkış yolunun sonunun ne olacağını ise kimse bilemezdi.
Tıpkı benim daha yolun başında kendimi öldü bilip hala yaşıyor olmam gibi.
Derin bir nefes verdim ve gözlerimi sımsıkı kapatıp hızla geri açtım.
Bazen düşüncelerimin arasında kaybolurdum ve bunun ne zaman olacağı da hiç belli olmazdı.
Elimdeki siparişlerle öylece kalakalmış olduğumu fark edince hızlı adımlarla siparişin verildiği masaya doğru yöneldim ve tabakları müşterilerin önüne yerleştirdim.
"Afiyet olsun."
Elimdekileri bırakır bırakmaz aceleyle diğer masalara yöneldim ve sipariş alıp vermeye devam ettim. Bugün derslerim sabahtan olduğu için günün en dolu zamanı benim üzerime kalmıştı.
Son dört ayın getirdiği el çabukluğu ne kadar avantaj sağlıyorsa o kadar hızlı hareketlerle tüm siparişlere yetişmeye devam ettim. Bozukluk çıkaran hiç kimseyle de karşılaşmadım. Ağzıma tıkılan herhangi bir lafı da yutmaya çalışmadım. İçimi müthiş bir huzurla kaplayacak kadar sakin bir gün geçirdim.
Kapanış saati yavaştan yaklaşmaya başlamıştı. Güneş usulca batmaya ve etrafında kızıl emareler bırakmaya da başlamıştı. Bazı şeylere o kadar çok geç kalmıştım ki her zaman görüp durduğum şeyler şimdilerde bana derin bir mutluluk bahşeden özel şeylerdi. Günün doğuşu ve batışı gibi, kendinle kendine bağırıp çağırmadan baş başa kalabildiğin o zamanlar gibi, yollar iki yanımdan akıp giderken dalları gökyüzünü kaplayan ağaçları izlemek gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz
ChickLit" Seni her yerde aradım durdum. Ama sevgilim, şimdi şu haline bir bak. Kendinden bir gülümsemeyi bile esirger olmuşsun. Oysa ki ben senin ilk gülüşünü görmüştüm... "