Hayat bazen gerçekten sizi hiç beklemediğiniz durumlara sokabiliyormuş.
Haftalardır ortalıkta Heidi gibi dolaşırken kendimi bir anda kafese kapatılmış yabani bir kuş gibi hisseder olmuştum. Üstelik beni o kafese hapseden ne ailem ne arkadaşlarım ne de Yağız'dı. Kendimi o kafese kendim kapatmıştım ve ne için hevesim varsa hepsi kursağımda kalmış gibiydi. Hiçbir şey yapmak istemiyordum ve tüm şarkılar benim için susmuştu. Kafamın içinde bana yaşadıklarımı tekrar tekrar hatırlatan o sesten başka hiçbir sesi duyamaz olmuştum. O kadar isteksizdim ki ihtiyaçlarımı bile zor karşılıyordum.
İlk iki haftam aynen böyle geçti.
Sonra onu tekrar aramak istedim. Aradım da ama bir türlü o telefonu açan olmadı. Komşularına gidip tek tek sordum ama herkes bana onlar taşınalı anca bir yıl olduğunu, kimseyle pek fazla konuşmadıklarını söyledi. Buralarda bir akrabası var mı yok mu onu da bilmiyordum.
O bir buçuk ay bana bir ömür kadar uzun ve unutulmaz gelmişti ama aslında birbirimizi pek de tanıdığımız yokmuş. Bunu da anlamış oldum.
Böylelikle kalbim daha da çok kırıldı.
Annem ve babam bana hiç kızmadılar. Aksine moralimi yerine getirmek için uğraştılar ve bana bu durumun çok olağan olduğunu, daha yaşayacak bir sürü şeyim olduğunu söylediler. Ablam deseniz kafam dağılsın diye sürekli bir uğraş çıkarıp durdu. Hiçbir şey bulamazsa da dışarıya çıkarıp bir şeyler yaptırmaya çalıştı. Kısacası ben o kadar da yalnız değildim. Fakat anladığım ve öğrendiğim kadarıyla ne Yağız'ın ne de babasının birbirlerinden başka hiç kimsesi yoktu. Annesi de zannediyorsam vefat etmiş olmalıydı.
Bu insanlar ne olmuştu da bir anda ortalıktan kaybolmuşlardı? Hem de daha yeni yeni oturdukları yere alışmaya başlamışken.
Yine kalbim kırılmıştı.
Ben cidden hiç mi bir açıklamayı hak etmemiştim?
Kalbim iyice kırıldı ve bu arama işinden elimi eteğimi çektim. Nasıl olsa bir sonuca varabildiğim yoktu. Kendimi sürekli çene çalan ablama ve yüzüm biraz olsun gülsün diye tüm hünerlerini sergileyen annem ve babama bıraktım. Sonra ise araya hiç girmeyecekmiş gibi gelen zaman girdi ve acım yumuşamaya başladı. İyice akan zamanla da buhar olup uçtu. Kalbimdeki minik bir iz dışında da geriye pek bir şey kalmadı. Artık onun bendeki tek anısı ilk aşkım olmasıydı.
Ve bu da kalbimi biraz olsun kırmıyor değildi. Eğer benden kaçmasaydı yaşayabileceklerimiz ilk zamanlarda beni çıldırtıyordu. Şimdi ise sadece kendime üzülüyordum.
Zaman gerçekten akıyordu.
Araya bir sürü olay ve anı giriyordu.
Siz birbirinize tatlı bir aşk ile bağlanıyordunuz ama arada akmaktan başka hiçbir mahareti olmayan bir şey gelip o tatlı bağa kıyarak onu kopartıyordu. Ve o yaklaşırken sizin ruhunuz bile duymuyordu. Bu akıl alır gibi değildi ama bir ihtiyaçtı. Belki de bu olmasa hayat böyle olmazdı, bilemiyorum.
Şimdi ise annemlerin yanında değilim. Artık kendi evim var ama hala öğrenciyim. Tıpkı istediğim gibi tıp kazandım. Belki beklediğim kadar iyi bir net yapamadım ama olduğum yer de fena sayılmaz. Üçüncü sınıfım, kendi evimdeyim ve yanımda şımarık mı şımarık arkadaşım Sare ile yaşamaktayım. Anlayacağınız üzere hayatım birazcık değişti. Tamam, belki de o kadar çok değişmiş sayılmaz ama yaşamaya devam ediyordum. Bir şeyleri geride bırakmayı başardım
Bu bile benim için yeterli...
---------Hayat sizi bazen öyle bir sınardı ki şaşar kalırdınız.
Sizi yaşatmaya mı yoksa süründürmeye mi çalışıyordu anlayamazsınız. Diğer insanların dümdüz hayatlarına baktıkça içiniz burkulur, kendi kendinize yalvarırdınız ama değişen hiçbir şey olmazdı. Öyle yaşayamazdınız. Fakat kurtuluşunuz da tıpkı sınanışınız gibi olurdu. İkisinin de nasıl başınıza geldiğini anlayamazdınız. Ancak bir farkı vardı; bilirdiniz ki bunu sonuna kadar hakediyordunuz.
Ve şimdi ben de tıpkı söylediğim gibi yaşamayı sonuna kadar hak ediyorum.
Belki üç yıl geç kalmış olabilirdim , belki de asla istemediğim yerlere düşmek zorunda kalmış olabilirdim ama sonunda olmam gereken yerdeydim. Ardımda bıraktığım yaşamı artık önüme almamın ve yola koyulmamın vakti gelmişti. Biliyordum ki bu fırsat her zaman herkesin karşısına çıkmıyordu. Elime geçmiş bu nadide fırsatı çok iyi değerlendirmeliydim. Doldurabildiğim her bir dakikasını sonunda kadar yaşamalıydım.
Ancak bazen insanın aklı yaşayamadıklarına da gitmiyor değildi.
Ardımda bırakmak zorunda kaldıklarıma büyük haksızlık etmiştim çünkü.
Onlara hiçbir şey söylememiştim.
Buna doğru düzgün zamanım bile olmamıştı. Daha her şeye yeni başlarken yeniden yıkmak zorunda kalmıştım.
Çünkü öleceğimi düşünüyordum.
Fakat onlar hiçbir şey bilmiyordu.
Çünkü ben söylememiştim.
Büyük haksızlık etmiştim.
O insanlar ne kadar kısa zamanda da olsa beni arkadaşı bilmişlerdi.
Hele ki biri yok mu...
O beni arkadaştan da öte bilmişti. Bir söylesem sarıp sarmalamaya hazırdı.
Fakat onu kaybetmiştim ve muhtemelen de beni unutmuştu. Belki ben de onu o kadar derin hatırlamıyor olabilirdim ama bu hala onun bir açıklamayı hak ettiği gerçeğini değiştirmiyordu.
Kısacası karşılarına çıkmaya yüzüm yoktu. Hem de hepsi üniversite için başka yerlere gitmişti.
Ben ise istediğim üniversiteye bu sene gitmeye başlamıştım.
Yaklaşık üç senem ise hastalıkla boğuşmakla geçmişti.
Üniversiteyi ilk seneden kazanacak kadar şanslıydım ama kaydımı yaptırıp sonra da okulu dondurmaktan başka hiçbir şeye gücüm yetmediğinde; şansımın tamamını orada harcadığımı anladım. Ama şimdi bunları düşünmek istemiyorum. Hiç sırası değil. Hem bunlar artık geride kaldı.
Benim önümde artık mutlu günler vardı. Ve ben bunu sonuna kadar hak ediyordum.
Artık önemli olan buydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz
ChickLit" Seni her yerde aradım durdum. Ama sevgilim, şimdi şu haline bir bak. Kendinden bir gülümsemeyi bile esirger olmuşsun. Oysa ki ben senin ilk gülüşünü görmüştüm... "