Aşk
kaçmaktan çok kovalamak,
görmekten çok özlemek,
gitmekten çok beklemek,
dokunmaktan çok düşünmektir.Heyecan iyidir derler. İnsanı diri tutarmış. Ben bütün gece bugünü düşünerek uyumamıştım. Saat yediye yakın yatakta dönüp dolaşırken wpa girdim. Sevdiğimin ne zaman çevrimiçi olduğuna baktığımda çevrimiçi olmasıyla bir sevinç kapladı beni. Hemen yazdım.
"Selam" yazıp gönderdim. Hemen mavi tik oldu."Selam" yazdı o da. Sonra tekrar yazıyor oldu. "Bu saatte mi kalkarsın?" Diye sordu. "Aslında hayır, bugün böyle oldu." " Seni erkenden kaçırayım öyleyse." "Hazırlanayım öyleyse. Görüşürüz." " Görüşürüz ufaklığım."
Yüzümdeki sırıtmayla rutin işlerimi halledip akşamdan hazırladığım kombinimi giydim. Yarım saat sonra hazırdım.
"Geldim girişteyim."
Gelen mesajla koşarak bahçeye çıktım. Kalçasını araba kaputuna yaslamış duruyordu. Bir iç geçirdim. Kim bilir neler olurdu ikimiz evde baş başa iken? Terleyen ellerimi kıyafetime silip yanına adımladım. Tam önümde durduğumda baştan aşağı süzüp bir adımlık mesafeyi kapattı.
"Çok güzelsin. Dupduru ve saf."
"Teşekkür ederim." Başımı eğdim. Utanmıştım.
"Bana bak." Dedi. Fısıltı gibiydi sesi. İkiletmeden hemen baktım gözlerine. Bir şey demeden baktı gözlerimin ta içine.
"Hadi arabaya geç." Dedi naif sesiyle.Arabaya binip onu bekledim ama o dışarıda bir süre yine kaputa oturdu. Öylece bekledi. Ne olduğunu sormak için çıkacakken şoför tarafına adımlamıştı bile. Koltuğuna yerleşti. Kemerini taktı. Yandan bana bakış attı. Bu da neydi şimdi?
"Niye öyle baktınız?"
"Güzelliğin beni benden aldı ufaklık. Çiçekler yanında halt etmiş. Çok güzelsin. Kokun arabayı dolduruyor ya, hani oturduğun koltuğa saçlarının kokusu siniyor hep orada oturasım geliyor. Ya da o koltuk olup..."
"Gitsek mi artık?"
"Gidelim bakalım."Zaten yakın olan evine arabayla on dakikaya varmıştık. Tek başıma gelebilmek için geçtiğimiz yolları incelemiştim.
Aslında ekim ayının sonlarınyayız. Dondurma yemeyi teklif etmişti yine de. Belki de benim gibi onun da en sevdiği tatlıydı diye düşünüyordum yolda. Eve vardığımızda ceketimi çıkarırken bir yandan da odayı taradım. Arkamdan girip kapıyı kapatınca dibimdeydi. Çünkü evin girişinde duruyordum. Bir süre arkamdan çıkmadı. Nefesini boynumda hissediyordum.
"Cennet kokulu huzurum." Kafasını boynuma gömdü. "Buradan hiç çıkasım yok benim." Gelen cesaretle "Çıkma hiç" dedim.
Kollarını arkadan karnıma doladığında binlerce kelebeğin içimde havalandığını söyleyebilirim. Beni yavaşça göğsüne çektiğinde ben de bırakmıştım kendimi artık. Ne olacaksa olsundu. Dudaklarını boyun girintime bastırdığında tutkunun esiriydik artık. Gözlerimi kapatıp anın keyfini çıkardım. Boynuma dudaklarını bastırdı ve bu defa dudaklarını oradan ayırmadı. Öyle kaldı biraz. Sonra aklına bir şey gelmiş ola ki kıkırdadığında üçüncü defa gülüşünü görememenin kırgınlığı vardı. Göğsünden kendimi ayırıp, boynundan çıktım. Kara gözlerinin en koyu tonuna yakalandım.
"Üç turdur gülüyorsunuz ben göremiyorum." Deyip suratımı astığımda elleriyle ellerimi tutup bana güldüğünde dünyalar benim olmuştu.
Dudağının kenarında gamze çıkıyordu gülünce. Orayı öpmeyi aklıma not ettim. Göz kenarları kıvrılıyordu. Böylece yaşı da belirginleşmiş oluyordu.
"Mutlu musun?"
Kafamı salladım.
"Ben değilim. Sana ne yapmalı şimdi? Kollarımdan çıkmanın cezasını nasıl vermeli?" Dedi sinsi gülüşle. Gözleri yüzümü turlayıp dudaklarımda durdu. "Ne yapacağımı biliyorum." Deyip bir adım attı. "Çok seveceksin cezayı." Bir adım daha attı. Ben de geri geri gidiyordum. "Ya sevmem ben ceza falan." Bir adım geri attım. "Bunu çok seveceksin. Devam etmem için yalvaracaksın ufaklık." Dudaklarını yalayıp bir adım daha attı. "Ama devamı gelmeyecek." Bir adım daha attığında yutkundum. Eee bu gidişle iki adımda yanıma gelirdi. "Cezanın bir parçası." İki adımlık mesafeyi tamamlayıp beni belimden kaçmamam için tutup kendine çektiğinde nefesimi tuttuğumu fark ettim. Sakince geri verdim nefesimi. Diğer boştaki elini yanağıma çıkarıp baş parmağıyla yanağımı sevdi. Yanağımdan boynuma doğru yol aldı eli. Boynumu ensemden tutup başımı kendine çekti. Dudaklarıma doğru harekete geçtiğinde kapattım gözlerimi ama dudaklarını gerdanıma bastırdı. Heyecandan titreyen bacaklarımla tutmasa düşecektim. Ellerimi yerini ezbere bildiğim yere, boynuna, götürüp doladım kollarımı daha da destek almak için. "Hayır, güzelim çek kollarını. Cezan bitene kadar kolların serbest kalacak." Hemen çektim kollarımı. "Nerede kalmıştık." Hala gerdanımda olan dudaklarını bir kez daha bastırdı. "Hmm..." Memnun olduğumu anladığı cevabı alınca bu sefer ağzını açıp gerdanımı emip çekiştirmeye başladı. Ellerimi bir yere koymam gerekiyordu artık. Düşecek gibiydim. Bir şey olmaz düşüncesiyle göğsüne iki elimi yasladığımda durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hocam
ChickLit"Mutlu musun?" Kafamı salladım. "Ben değilim. Sana ne yapmalı şimdi? Kollarımdan çıkmanın cezasını nasıl vermeli?" Dedi sinsi gülüşle. Gözleri yüzümü turlayıp dudaklarımda durdu. "Ne yapacağımı biliyorum." Deyip bir adım attı. "Çok seveceksin cezay...