20.BÖLÜM

100 4 1
                                    

Uzun Bölüm yazamiyorum kusura bakmayın inşallah beğenirsiniz

        Bileğime dokunan sıcak eller yürümeme engel olurken ellerin sıcaklığı içime işlemişti. Ellerin sahibini tahmin ettiğimden arkamı dönmeye tenezzül etmemiştim. Bir yandan elimi kurtarmaya çalışırken, diğer yandan da yoldan geçen taksileri durdurmaya çalışıyordum.

En sonunda taksinin biri Önümde durunca sonunda diyerek kapıyı açmaya yeltendiğimde bilegimi tutan ellerin hala bırakmadığını fark ettim.

"Canımı acıtıyorsun bırakır mısın?"

"Benim senelerce kalbim acıdı nehir ama ben seni bırakmadım.  sen şimdi beni bırakacak mısın? "

"Ne yapmamı bekliyorsun? Hala senin yanında kalmaya devam edebilir miyim? Biz gerçekten birbirimizi tanıyamamışız.."

"Tamam kalma ama dinle. gerçekleri dinle!"

"Bana bağırma!"

"Özür dilerim" dileme işte dileme sen böyle yapınca gidemiyorum.  Elimi tuttun,  bırak desemde bırakma istiyorum. Şu gurur denen şey ne lanet!

"Bırak gideyim lütfen" sesim o kadar aciz çıkmıştı ki ben bile acımıştım kendime.

"Bırakırsam birdaha tutamam" Sesindeki korku, endişe, çaresizlik içimi paramparça etmişti. Ama yinede yaptıklarını unutmamam gerekirdi. O seni kandırdı nehir unutma!

"Tutmanı istemiyorum zaten. Şimdi bırak kolumu!" Yalan! Her kelimesi yalan. İstemiyorum beni bırakmanı. Kolumu kavra sıkıca 'gitmeyeceksin' de  inatlaş benimle. Zorla hatta, ama gitmeme izin verme. seni kaybetmeme izin verme!

"Tamam bırakıyorum.. bin taksiye, bende bineyim. eve gidelim konuşalım sana herşeyi anlatayım ondan sonra karar ver.."

"Bunu yapmassam senden kurtulamıyacağım değil mi?"  Kafasını 'Hayır' anlamında salladı. Onu görmem için son bir kaç saatten zarar gelmezdi değil mi?

Korkuyorum.. anlattıklarından sonra gidememekten korkuyorum..

Derin bir nefes alarak hala bizi sabırla bekleyen taksiye bindim.  Dinmiyordu göz yaşım. anlayamıyorum hala nasıl nasıl!! Aptalın tekiyim nasıl tanıyamadım. O kadar değişmiş ki, tanıyamamam  normal aslında kendime bu konuda kızamam.  Tek aynı kalan kısmı mimikleri. Bazen o kadar tatlı hallere bürünüyor ki onu izlemeye doyamıyorum. Çocukken beraber bisiklet sürdüğümüzde bir kere düşmüştüm. Dizim kanadığı için kanı görür görmez 'ölücem' diye ağlamaya başlamıştım. Hemen yanıma gelip sarılmıştı sonra beni güldürmek için çeşitli mimikleriyle kılıktan kılığa girip beni güldürmeye çalışmıştı. Atılsa bisikleti yerden kaldırıp bişey olmuş mu diye onu inceliyordu. Daha şimdi anlıyorum ne kadar kör olduğumu. Ah be tahtası eksik kafam..

Taksi durduğunda kapıyı açıp hemen indim. Taksinin arkasındaki arabayı farketmemle kafamı o tarafa çevirmiştim. Göz göze gelmeyi istediğim en son kişiydi atıl şuan. Gözlerimi hemen çekmeme rağmen onun bakışlarının üzerimde olması rahatsız ediciydi.  Bu süreçte ayazın  yanıma geldiğini farketmemiştim bile. O da benim gibi Atılı farketmiş olacak ki, kaşları çatık halde o tarafa bakıyordu. Aynı şeyi düşündüğünüzü tahmin etmek zor değildi.
'Atılım burada ne işi var'
Yüzümdeki tebessüm atılın yanımıza gelmesiyle yerini ifadesiz bir hale bırakmıştı. Sessizliği hakim alarak sormak istediğim soruların kapılarını kapatmıştım.

"Senin ne işin var burada?" Sesi o kadar otoriter ve sert çıkmıştı ki korkmadan edemedim. Onu önceden cidden böyle görmemiştim. Ya da durun CD'yi gördüğünde de bu kadar sinirlenmişti.  Ben CD'yi tamamen unuttum acaba ne vardı içinde. 

"Neler çevirdiğini benim duymamdan mı korkuyorsun yağız?"

"Ben senden korkacak biri miyim? Şöyle bi bak istersen." Tıslayarak söylediği cümleyle gözlerim istemsiz olarak ikisinin arasında gidip geldi. Gerçekten atıl'ın iki katıydı neredeyse.

cümleleri toparladıktan sonra sesimin çıkacağı bi şekilde konuşmaya kendimi hazırladım.

"Ben sizin kavganızı dinlemeye gelmedim değil mi buraya?" Hafif  bağırır modunda çıkan sesimi sonra alkışlamayı kendime not ederek gözlerimi belertmeye devam ettim.

"Nehir yanlız  konuşmak istiyorum.."

"Tamam ben aksini iddia  etmiyorum zaten" diyerek evin kapısını doğru yürümeye başladım. Peşimden gelen adımların ikiden fazla olduğunu fark ederek kaşlarım çatık bir şekilde arkamı döndüm. Benim dönmemle ikisi aynı anda durunca gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Bu konu ikimizi ilgilendiriyor atıl sen gidebilirsin." 

"Nehir belli ki üzüleceğin birşey söylecek "

"Ne o sen mi teselli edeceksin beni?"  Diyerek içten bir kahkaha attım bu dediği... bu gerçekten komikti.

" Çocukken de hep ben ederdim yadırgamazsın" diyip birde üstüne sırıtarak göz kırptı.  

"Canım sende diyorsun 'çocukken' aklım ermiyormuş daha yoksa emin ol seni seçmezdim." Sırıtışı yüzünden silinip yerini  şaşkınlığa  bırakırken bu sefer sırıtma sırası bendeydi.  Atıla karşı olan sevgim bir anda kaybolup gitmiş yerini nefret bırakmıştı. Hoş o sevginin gelmesini isteyen de yoktu ya...

Arkamı döndüğümde kapı açılmış bir şekildeydi. Ayaz kapı pervazına yaslanmış Atıla bakıp gülümsüyordu. Onu görünce gülümsemem silinmişti hemen. Ona gülünce kendimi, kendime ihanet etmiş gibi hissediyorum. Çok ironik değil mi? En çokta beni bu ikilemde bıraktığı için ona kızıyorum ayaz mı diyeceğim? Yoksa yağız mı? Aslında bunu düşünerek kafamı yormamalıyım çünkü bugünden sonra onu göreceğimi sanmıyorum.

Çok geç yazdım bu bölümü biliyorum ama arkadaşlar okuyan yok bi arada kitabı silmeyi bile düşündüm. Okuyan olmayınca insanın yazası gerçekten gelmiyor ama sırf o kalan okuyucularım için yazıyorum onlara da teşekkür ediyorum  uzun zaman oldu ve kitabı hala bırakmadıkları için

Yanımda kalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin