Bölüm 8- Nankör!

248 118 119
                                    

Yeni bölümle karşınızdayım. Umarım seversiniz, keyifli okumalar!

Zaman durmuş gibiydi. Dünya durmuştu ve her şeyin sonuna gelmiştik. Annem, birazdan arkamdaki adamın katil olduğunu hatırlayacak, ortalığı ayağa kaldıracak ve bu işin de sonunu getirecekti. Oysaki buna engel olabilirdim, şoktan çıkıp kelimeleri bir araya getirebilirsem buna engel olabilirdim.

Sarsılıp, kendime gelmemi sağlayan ilk şey, yanımdan hızla giden araba olmuştu. Tozu dumana katıp giden bu araba, benim için duran zamanı akışına uygun hale getirmişti.

Korkuyla arkamı dönüp baktığımda Ayaz'a dair hiçbir iz göremedim. Yanımdan geçip giden arabanın o olduğunu anladığımda üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi rahat bir nefes verdim. Tedirginliğimi saklamaya çalışarak anneme döndüğümde, hala meraklı gözlerle bana baktığını gördüm. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum, çünkü Ayaz'ı tanıyıp tanımadığını kestiremiyordum.

Ürkek adımlarla ona doğru ilerlemeye başladığımda, "Cevap verecek misin, Aylin? O adam kimdi ve bu saatte onunla ne işin vardı?" diye sordu. Ah, şükürler olsun Ayaz'ı tanımamıştı. Sanırım, bunda Ayaz'ın hızlıca burayı terk etmesinin etkisi büyüktü. Neyse ki, benim gibi donup kalmaktan ziyade gerekeni yapmıştı. Bu belirsizlikte ortadan kalktığına göre stres yapmam için de bir neden kalmamıştı.

Yüzüme oldukça umursamaz ve rahat bir tavır takınarak annemin yanına geldiğimde, önce kollarımı kaldırıp boynuna dolayarak ona sarıldım.

"Kendisi okuldan arkadaşım, anne." Diyerek kollarımı boynunda çektim ve yüzüne gülümseyerek baktım. "Bir ödev için birlikte çalışıyoruz ve ödevle ilgili ona vermem gereken önemli bir şey vardı. Sabahta buralarda işi olduğuna dair mesaj atınca ben de vereyim dedim, hepsi bu." Aklıma gelen en mantıklı yalan buydu. Neyse ki, üstümdeki kıyafetler bunun için uygundu da annem dışarıdan gelme ihtimalimden şüphe etmemişti.

"Peki, neden öyle kaçar gibi gitti? Sanki bir şeyler onu tedirgin etmiş gibiydi." Dediğinde yutkundum. İşte bunun için hiçbir açıklamam yoktu. Şu anlık. Bir süre öylece yüzüne bakmaya devam ederken, ne söyleyeceğime dair derin düşüncelere dalmıştım. En sonunda yüzüme yine bir gülümseme takınarak, duruma uygun basit bir yalanla bu işi de halletmeyi başardım.

"Seni bir anda karşısında görünce yanlış anlamandan korkmuş olmalı. Zaten normalde de çekingen bir çocuktur." Dediğimde içimden neredeyse kahkahalar atıyordum. Ayaz ve çekingenlik. Bir araya gelemeyecek kadar garip bir ikiliydi.

Annem daha fazla sorgulamadan olayları kafasında rayına oturttuğunda, bir şeyleri sorgulama sırası bana geçmişti.

"Senin ne işin var peki bu saatte dışarıda? Bir yere mi gidiyorsun?" diye sorduğum an, omuzlarını düşürerek bıkkın bir nefes verdi.

"Ofisten çağırdılar kızım. Normalde bugün de burada olmalıydım ancak acil bir durum olduğunu ve gelmem gerektiğini söylediler." Dediğinde gitmek istemediğini ve benim için üzüldüğünü anlayabiliyordum. Ne de olsa kimse izinli olduğu günlerde işine dönmek zorunda olmaktan memnun kalmazdı, ancak annemin işi de böyleydi işte. Ne olacağı belli olmazdı.

Aklının bende kalmasını istemediğimden onun aksine yüzüme yerleştirdiğim gülümsemeyle yanağına bir öpücük kondurup tekrar ona sarıldım.

"Yine gelirsin anne, sıkma canını." Uzunca sarılıp vedalaşmamızın ardından kollarımı geri çektim. "Şimdi git ve bütün işlerini halletmeden de buraya gelme. Anlaştık mı?" diyerek şakalaştığımızda beni kocaman öptükten sonra arabasına atlayarak buradan uzaklaştı.

Tehlikeli MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin