Bölüm 16- Karanlığımdaki Sen

95 18 13
                                    


Yeni bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar dilerim. Oy vermeyi ve satır arası yorumlarda bulunmayı unutmayın!!



**

Gitmek istiyordu. Unutamıyorum diyordu ama hâlâ gitmek istiyordu. Kendisiyle çelişiyordu. Ağzından çıkanlarla yaptığı şeyler birbirine uymuyordu. Kafam allak bullak olmuştu. Gidemiyorum diyordu ama şirket hâlâ satılıktı. Madem öyle, neden hâlâ satılıktı? Madem beni bırakıp gidemiyordun, neden hayallerini satıyordun?

Bir ay öncesinde aldığım darbeye bir yenisi daha eklenmişti. Durup, vay be dedim kendi kendime. Vay be! Neyi var neyi yok satıp yeni bir hayat kurmak istemiş kendine. Beni o kadar düşünmemiş, haber vermeye tenezzül etmemiş, ne kadar üzüleceğimi hesaba katmamış bir şekilde çekip gidecekti buradan. Beni o kadar silmek istemiş. Ben bir ay boyunca hayatıma depresif bir şekilde devam ederken, bir ay boyunca onun için ağlarken o beni bırakıp gitmek istemiş. Ve hâlâ da istiyor!

Şu zamana kadar duyguları daha ağır basanın hep o olduğunu düşünmüştüm. Ben hep daha sönük kalmış gibiydim onun yanında bu konuda. Hiç de öyle değilmiş aslında. Beni bir kalemde öyle bir silmiş ki yaptığı sevgi gösterileri bile sahteydi belki de. Duyguları yanında sönük kalan ben, ciğerim parçalanırken onun umursamazca ülke değiştirmek istemesi canımı yakıyordu. Nasıl biliyor bilmiyorum ama, gerçekleri bildiği hâlde bizim için uğraşmaması kalbimi kırıyordu. Bu, bu kadar zor olmamalıydı! Öğrendiği an yanıma gelmeliydi, ne düşündüğümü ya da ne söyleyeceğimi, ne tepki vereceğimi umursamadan gelmeliydi. Çok erken pes etmişti.

Çok erken pes etmişti ve çok geç kalmıştı bana. Şu an peşimden geliyor olması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Artık her şey için çok geçti. O hayatı için planlar kurmuştu bile, sıra bendeydi.

Bu hâlde eve gitmek istemediğimden taksiciyi sahile yakın bir kafenin önünde durdurdum. Eve gitmek istemememin bir diğer sebebi de arabasını tam arkamızda durduran bu adamdı. Konuşmak istemiyordum ama tartışacağımızı biliyordum. O kadar peşimden gelmişken beni rahat bırakacağını düşünüyor değildim. O yüzden yoktan yere mahalleyi karıştırmaya lüzum yoktu.

Varacak bir hedefim yoktu ama hızlı adımlarla ilerliyordum. Sadece bana yetişmesin istiyordum. Bana bir şeyler söylemesin, beni kendine tekrar inandırmasın istiyordum. Şu zamana kadar beni nasıl görmezden geldiyse yoluna öyle devam etsin istiyordum.

"Bir duracak mısın artık?" deyip bir anda önümde bitince neye uğradığımı şaşırarak göğsüne kafamı çarptım. Hızlı yürüdüğümü düşünüyordum, nasıl yetişmişti bana? Ayrıca önüme kadar geçtiğini nasıl fark edememiştim? Kafamın içinde dönen milyonlarca düşünce beni kolay bir hedef hâline dönüştürmüş olmalıydı.

Cevap vermedim. Sinirle yanından geçip ilerlemeye devam etmek istedim ama kolumdan tutup durdurarak engel oldu bana.

"Durması gereken sensin!" dedim, "Neden peşimden geldin? Dur ve buradan geri dön, tamam mı? Hatta git buradan, artık şirketi satıp nereye kaçmak istiyorsan!" Kolumu elinden kurtarıp ne yaptığımı bilemez bir hâlde iki adım önümdeki kafenin kapısını açıp içeri daldım. Girer girmez fark ettim ki burası benim en sevdiğim kafeydi. Hatta Ayaz'ın kim olduğunu bilmediğim zamanlar, kim olduğunu bilmediğim adamlarla gördüğüm kafe. Birbirimizin bakışlarını yakaladığımız kafe. Kafeye nefes nefese öyle bir girmiştim ki bir anda bütün gözler üzerime çevrilmişti.

İnsanların bakışları altında ortada öylece dikiliyorken bir anda belimde yumuşak bir dokunuş hissettim. Refleksle başımı kaldırıp baktığımda Ayaz'ın gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Kaşlarımı çattım. Tam harekete geçeceğim sırada çalışanlardan birinin bizi karşılamak için gelmesiyle öylece kalakaldım.

Tehlikeli MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin