Bölüm 9- Aşılan Sınırlar

193 76 57
                                    

Kısa bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayım. Bu bölümde Ayaz'ın mesleğine dair küçük ipuçları var.

Umarım beğenirsiniz, Keyifli okumalar dilerim.

***

"Uyanıyor."

Zihnimin derinliklerinde gelen bu ses, beni gerçekliğe doğru çekmeye çalışıyordu. Ancak ben de ne gözlerimi açacak derman, ne de açtıktan sonra karşılaşacağım manzarayı sindirebilecek cesaret vardı. Yapabildiğim tek şey, hareket etmekti ancak belli ki onlar da kısıtlıydı. Ellerim ve ayaklarım bağlanmıştı sanki.

Olanları alıştıra alıştıra anlayabilmek için gözlerimi çok kısık olacak biçimde araladım. Boynum sağ omzuma düşmüş bir vaziyette görebildiklerim, her tarafı beton olan bir oda ve belden aşağıları görüş açımda olan iki adamdı.

"Kovayı getir!"

Yüzüme çarpan suyla boğulma hissinden kurtulmak için derin bir nefes alarak gözlerimi aralamak zorunda kaldım. Su o kadar soğuktu ki, dudaklarımın titremesine engel olamadım. Karşımda gördüğüm bu iki adam, o gece kapıya dikilen Oğuz ve adamından başkası değildi. Hayvan herif, kışın ortasında koca bir bidon soğuk suyu kafamdan aşağıya boşaltmıştı.

Suyun verdiği rahatsızlığı gözlerimi kırpıştırarak atmaya çalışırken nerede olduğumu anlamak için etrafı incelemeye koyulduğumda, tahmin ettiğim gibi boş bir depoda tutulduğumu anladım. Sadece belirli yerlerde başka bir odaya açılan iki tane kapı vardı. Bense ellerim ve ayaklarım sandalyeye bağlı bir şekilde oturuyordum. Peki, ama neden? Oğuz'un beni kaçırmasındaki amaç neydi? Küçük bir atışma yaşadık diye bunu yapacak kadar psikopat olabilir miydi?

"Uyan bakalım, cici kız! Halletmemiz gereken çok iş var." Karşımda beni kaçırarak elde ettiği başarıyla kendisiyle gurur duyan bu adamın neyden bahsettiğini anlayamıyordum. Ayaz'a düşmanlığı olan bir adam, Mert'in sevgilisi zannettiği bir kızı neden kaçırırdı ki? Kendimde konuşacak dermanı bulduğumda, ne olup bittiğini anlayabilmek için titreyen dudaklarımı araladım.

"Beni kaçırtarak ne yaptığını zannediyorsun sen?" diye düz ve titrek bir sesle sorduğum bu soruyu, histerik bir gülüşle yanıtladı.

"Başaramadı," dedi. "Ayaz, seni korumayı başaramadı." Ne demek istiyordu? Ayaz'ın neden beni koruması gerekiyordu?

"Yirmi dört saati aşkındır buradasın, ama ne gelen var ne giden. Bir ara, seni kaçırmakla hata mı yaptık, diye düşünmedim değil." Lafı uzatarak beni sinirlendirmeye çalışıyorsa, başarılı oluyordu.

"Sadede gel!" diye sesimi yükselttiğimde belini bükerek bana doğru yaklaştı ve gözlerini gözlerime hizaladı.

"Ayaz'ın hapiste olmadığını biliyorum, küçük fare." Tükürürcesine söylediği bu cümle karşısında donup kaldım. "Seni kurtarmak için buraya gelmesi gerekiyordu ve ondan sonra da polisler tarafından kıskıvrak yakalanması." Yutkundum. "İşte o zaman, hapiste çürüyeceğine emin olurdum." Tepkilerimi kaçırmamak için doğruca gözlerime bakıyordu. "Ha bu arada, planın oldukça başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, yalanların oldukça başarılıydı." Dedi ve sırıtarak geriye çekildi.

Dilim tutulmuş, gözlerim lâl olmuş ve baktığım yere kilitlenmişti. Bu adam bütün bunları nasıl öğrenmişti? Şu bir hafta içerisinde neler yaşandıysa, her şey bir anda altüst olmuş gibiydi. Yine de merak ettiğim tek şey, benim Ayaz'la olan durumumu bilip bilmediğiydi. Ancak beni kaçırtarak Ayaz'ı buraya getirmeyi amaçlıyorsa, bu biliyor olduğu anlamına mı geliyordu?

Tehlikeli MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin