Multi: Erin Anderson (Çalışma için Melly Stark'a teşekkürler)
Playlist: 30 Second To Mars-Up In The Air
Seven Devils - Florence And The Machine
Hunt You Down - The Hit House feat. Ruby Friedman
Aslında hiçbir şey iyi veya kötü değildir. Her şey bizim onlar hakkında düşündüğümüze bağlıdır.
William Shakespeare
5 Şubat 2007-TransiaErin, küçük Çingene pazarında insanlara çarpa çarpa ilerliyordu. İnsanların ona sürtünmesi onu ister istemez rahatsız ediyordu. Diğer insanlar bu kalabalık sanki normalmiş gibi yürürken o her an düşeceğini hissediyordu. Üstündeki rahatsız edici çingene kıyafetleri de bütün bunların cabasıydı. Upuzun bir elbise, en az onun kadar uzun kapüşonlu bir pelerin. Bir tek düz tabanlı botları onu rahatsız etmiyordu o da zaten kendisinindi. Sonunda dar pazardan çıktığında kendini pazarın yakınındaki kalenin taş oturaklarından birine attı.
Siyah şalına daha fazla sarınıp birazda olsa ısınmayı diledi. Hava öylesine soğuktu ki daha şimdiden oturduğu yerde buz tutacağını düşünüyordu. Buraya geldiği için kendine bir kez daha lanet etti. Gerçi neden geldiğini bile bilmiyordu. Anlık bir hisle ne olduğunu anlamadan kendini burada bulmuştu. Çingene şehri Transia'da. Polonya'dan ayrılacağı sırada bilet satan kişiye farklı bir yer söyleyecekken ağzından istemsiz olarak Romanya ismi çıkmıştı. Sonra da insansal yollar kullanarak buraya gelmişti.
Kasabanın girişini geldiği sırada içinde tarif edilemeyecek bir his vardı. Sanki uzunca süreden beri aradığı şeyi bulmuş da ona doğru yürüyormuş gibi bir his.
Kasabanın girişinde bir kadının onu durdurması ile de üstünü mecburen değiştirmişti. Kadının söylediğine göre burada yabancı kişiler pek hoş karşılanmazmış. Bu yüzden çingene kıyafetleri ile gezmesinin daha doğru olacağını söylemişti ve bütün bunları yaparken Erin'den tek kuruş para bile almamıştı.
Erin tüm bu gariplikleri düşünürken ister istemez aklına Polanya'da bıraktığı Claire gelmişti. Zavallı kim bilir Erin'in gittiğini fark edince nasıl da üzülecekti ama genç kız buna mecburdu. Her geçen gün güçleri daha kontrol edilemez hale geliyordu. Tabi gördüğü kabuslarda öyle.
Her bir kabustan uyanışında ya da orayı hatırlatıcı bir şey gördüğünde istemsiz olarak kriz geçiriyor ve etrafı dağıtıyordu. Bu yüzden son günlerde doğru düzgün uyumuyordu bile. Uyuduğu zaman yine kontrolden çıkacağını biliyordu çünkü. Claire ise bu sırada onu rahatlatacak çaylar yapıyor ve ne olduğunu bulmaya çalışıyordu. Biliyordu Erin öyle normal bir denek değildi ama yine eline bu konuda hiçten başka bir şey geçmemişti.
En son dört gece önce Erin daha da kontrolden çıkınca Claire'den habersiz gitme kararı almıştı. Ona yardım eden kadını daha fazla zan altına sokmak istemiyordu. Hem oradan kaçtığı günden beri gayet toparlamış, kilo almış ve yüzüne renk gelmişti. Gitmesi için hiçbir sorun yoktu ve kararını verdikten bir gün sonra Claire uyurken gitmişti. Pişman mıydı? Hayır değildi. Sadece onu özlüyordu o kadar.
Genç kız günlerin verdiği yorgunluk ve uykusuzlukla esnedi. Uyumasını engellemek için kafein bazlı bir ilaç alıyordu ve işe yarıyordu. Genç kız tam tamına 72 saat uyumadan buraya gelmişti. Bir kez daha esnemesi ile ağzını kapattı. İlaç etkisini kaybetmek üzereydi ve burada tek başına uyuyabileceği bir yer olmadığı için tekrar ilacı içmeye karar verdi. Elbisenin cebinden ilaç kutusunu çıkartıp kapağını açtı. Küçük kapsül eline düştükten sonra kutuyu sıkıca kapatıp düşmeyecek şekilde tekrar cebine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lady and fighter ● marvel
FanfictionGeçmiş, oyunlar oynar. Kazandığını düşünürken seni hiç beklemediğin yerden vurur. Sonun başlangıcını tetikler. Kaybetmenin, canileşmenin, korkunun... Masumiyetini çalar ve seni dipsiz bir bataklığın içinde hiç çıkmayacak bir leke ile ölüme terk ede...