Dünya'da Yüz Elli Yıl Sonra
Karin bugün en yakın arkadaşının en mutlu gününe yani düğününe davet edilmişti. Sürgün edilirken çıktığı kız arkadaşıyla uzun süre beraber olmuşlar ve sonrasında da bu beraberliği evliliğe dönüştürmeye karar vermişlerdi. Gökyüzüne doğru uzanan çiçekten direkler ve çiçeklerle süslenen kürsü oldukça iç açıcı bir o kadar da sade görünüyordu. Beyaz'ın giyindiği geleneksel gök kuş üniforması ona öyle çok yakışmıştı ki arkadaşıyla gurur duyuyordu. Kanatlarının çıkacağı yerlere göre özel tasarlanan bu armalı üniforma kırmızı kanatlarıyla bütünlenmiş gibi görünüyordu. Kadın ise sırtı açık giyindiği boyundan bağlamalı uzun beyaz elbisesi ile onun yanına çok yakışıyordu. Birbirlerini tamamlıyorlar ve yan yana olmadıklarında eksik görünüyorlardı. Gözlerinin önünde birden onların yaşlandığını gördü. O dönemde kendisi hâlâ yalnızdı. Ama bu görüntüler çabuçak kayboldu ve ıslıklar çalınmaya başlandı. Beyaz ve eşi herkesin huzurunda sözlerini verip öpüştü. Alkışlar gökyüzünü inletti.
Bir süre sonra da bir çocukları oldu. Beyaz kadar beyaz bir kız evladı oldu. Saçları sarımsı, beyaza yakın bir renkteydi.
"Hâlâ bir kızım olduğuna inanamıyorum." Beyaz duygusallığından ağlarken Karin de onun omzunu sıkarak destek olduğunu gösteriyordu. Arkadaşının iyi bir baba olacağından kuşku duymuyordu.
"O gerçekten çok şanslı. Senin gibi bir babası oldu." Beyaz bu sözleri duyduktan sonra Karin'ne uzun uzun sarıldı ve ağladı.
"Teşekkür ederim. Her şey için." Birbirlerinin sırtlarını sıvadılar ve herkes ait olduğu yere dönmek için sarılmaya bir son verdiler. Karin yalnızlığına, Beyaz ailesine gitti. Karin artık kendi mutluluğunu değil diğerlerinin mutluluğunu izleyeceğini fark etti.
****
Karin sürekli gittiği Dünya'ya, o uçuruma tekrar gitti. Mahru'nun hayaletini eskisi kadar sık görmüyordu. Eskiden her gün görürdü, sonra haftada bir görmeye başladı. Böyle derken beş yıl olmuştu. Dünya yılına göre bu elli yıl ederdi. Aklı başında, huzuru da şaşırtıcı derecede yerindeydi. Hatta ara sıra mutlu da oluyordu. Ama... Buraya gelme huyundan bir türlü vazgeçemiyordu. Bu uçurumun verdiği huzuru kendi evinde sıkça arıyordu.
Güneş batmaya yakınken gökyüzünde ay da hilal biçiminde belirmişti. Ay bugün kendini karanlık olmadan gösteriyordu. Hava kararmaya çok yakındı. Denizin üstüne yansıyan sarı güneşin ışıkları birer yıldız gibi göründü gözüne. Deniz tarafından gelen rüzgâr saçlarını dağıttı.
"Hayır... Sadece şuradan bakıp geleceğim." Gülüşmeler ve insanların karışık seslerini duydu. Buraya her gelmesinde tek oluyordu, şimdi birilerinin buraya geldiğini duymak ona tuhaf gelmişti. Arkasını dönmedi, seslerden üç dört kişi olduklarını tahmin etti. Zamanla sesler giderek yakınlaştı. "Tehlikeli değil diyorum." Tanıdık bir ses duyduğunu düşündü. Kanatlarını içeri çektiği için üzerine uzun ve ince olan bir hırka giymişti. Çıplak bedeni ortadaydı çünkü hırkanın düğmeleri yoktu. İpekten yapılmış, sıcaklara uygun ve altın işlemeleriyle zengin görünüme sahipti. Kısacası bir yüce kuşa uygun bir kıyafetti. Son zamanlarda bu tarz giyiniyordu. Kolları bol ve onu sıkan herhangi bir kemer yoktu. Yüreği yeterince sıkışıyordu zaten, bedeni de sıkışmasın istiyordu. Kanatlarını çıkaracağı zaman geçiti açıyor ve hırkasını çıkarıp geçitten fırlatıyordu. Bu yüzden ona hiç yük olduğu olmamıştı. Kanatlarını çıkarmadığı zaman bile odasına açtığı bir geçit ile eşyalarını oradan fırlatarak kolayca kurtulabiliyordu. Tabii sonrasında bu dağınıklığı toplamak yaverine kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARİN
FantasiaBazı cezalar aslında birer hediyedir. Kötü görünen iyi, iyi görünen ise kötü olabilir. Tanıdığımızı sandığımız kişiler çok iyi sır saklayabilir. Narin görünenler içinde büyük bir nefreti barındırabilir. Zamanında gelmeyen güzellik beklenmedik anda g...