Ne yaptığımın ya da neyi gösterdiğimi umursamıyorum. Sadece okul bahçesine attım kendimi. Derin nefes aldım. Okula girdim, merdivenleri çıkınca sınıfımızın yanındaki dolablara doğru ilerledim. Sanırım 3. Derse girmişlerdir. Bu yüzden matematik defterini ve turuncu kalemliğimi aldım. Geri o tanıdık koridorda yürümeye başladım. Tanıdık ses kulaklarımı kaplıyordu.
Kapının kolunu tutup aşağı ittirip kendime çektim. İçeri girdiğimde Hoca daha gelmediğini fark ettim. İçeri gireceğim anda;
"Oo! Meloş, sen gelir miydin?"
Heyecanlı ama kışkırtıcı bakışların ardındaki sarı gözlere baktım. Bu kız Denkiydi. Babasını sevmiyordu ama kibiri ve ön yargısı onu engellemiyordu. Daha doğrusu bana sorarsanız, bu onun suçu değildi. Annesi kayıptı ve Zengin bir o kadarda bencil bir babayla büyüdü. İlerledim sıraya. Ben sadece annemle büyüdüm ama onun kokusunu çekmeden beni terk etmişti. O yüzden, ailesi kötü olan kişileri yargılamıyordum bu bencil ve zorba hallerini...
Hep öyle değil mi? İyiye normal kötü yaşanmışlara anormal gibi davranırız...Sıram cam kenarında en sondan ikinci sıradaydı. Yavaşça soğukluğa oturdum. Defterimi kalemliğimi sıraya koydum. Hafiften etrafı kalocan edip geri bana sinirle bakan sarılara döndüm.
"Geldim, sen nasılsın?"
"Cevap vermende uzun sürüyor!"
Gülümsedim hafif, kafamı sallamakla yetindim. Geri cama doğru baktım. Ne ben dünyanın benden istediği kişi olabildim, nede dünya istediğim bir hayatı vermişti... Ama onu rağmen umut ile okuyor, konuşuyor yaşamaya çalışıyorum. Bu süreçte herkesi kaybettim. Belki bu yüzden umursamıyorum...
Aşk, istemediğim hatta en saçma bir histi gözümde... Bir söz vardı, biliyor musunuz?
❝Okyanusda ölmez de insan,
Gider bir kaşık "sevda" da boğulur.❞Cemal Süreyya.
Bu söz bana o kadar anlamlı ki. Ben bunu yaşamak hatta hissetmek bile istemiyorum... Yalnız olmak, birine değer vermeden yaşanılıyordu gözümde..
En önemli olan kendimiz değil miydik? Biz değil miydik? Neden kaşık sevdada boğuluyoruz?Önüme geldiğini anlamadan sıraya ellerini koydu. Sarı gözlerine bir daha baktım. Bana bir başka bakıyordu bugün adêta...
"Senin gelme sebebin var değil mi? Anlatsana ne oldu sana?"
"İyiyim. Sende iyi ol."
Derin nefes alışını duydum. Benden mı bıktı ya da bu kadar planlı olmama mı sinirlenmişti anlamadım.
"Bugün öğlen yemeğini beraber yiyelim..madem geldin. Yalnız kalacak kadar ezik değilsin."
Gülümsedim. Ama biliyorum ki bazı insanları aşk değiştirirdi.
Ve bunda en çok istediğim kişi Karşımdaki Kaminariydi.
Babasının bu duygusuzluğunu yutmaktan kendisini istemesede böyle bir hâle sokuyordu. Şunu anladım..
Bazen aşk ilaçda olabiliyormuş sanırım."Olur yiyelim, sen nasıl istersen."
Hafif gülümsediğini gördüm sarı rujunun ardından dudaklarının niyetini. Geri yavaşça arkasına döndü ve sırasına oturdu. Ben ise yeniden kafamı cama doğru çevirdim. İnsanları izlemeyi seviyordum ama onlardan nefret ediyordum.
Aslında kendimdende nefret ediyorum sanırım. Bu kadar durgun ve utanmaz bir varlıkda olabilirim. Kim kusursuz ki? Kusursuz olan sevgidir gözümde...
Ama aşk acınasıdır. Hayatımda...
Hoca sonunda gelmişti ve hepimize geldiği gibi kağıt dağıtmıştı.
Elime aldığım kağıdı inceledim. Kulüplerle ilgiliydi sanırım."Evet çocuklar bu sene ne kadar Üniversiteye hazırlanıyorsak eğlenmeniz için size kulüpler hazırladık. İstediğiniz o seçeneklerden bir kulüp yazın."
Başımı direk çevirdiğim an sadece nutkumu tutan bir kulübe baktım..
Fotoğraf kulübü...
Annemi hissetmek istemedim. Yaşadığımız o popüler kırmızı elbisenin içinde o sarhoş anılarımız, gecenin içindeki siyah ama bir o kadarda mavi ulusun içindeki gülüşlerimiz. Hayır...
Hayır..bunu yapmak istemiyordum ama bedenim benden önce o kulübü seçmişti.
Annenin kaderini çekmek zorunda değilsin.
Ağzımı elimle kapattım. Hıçkırmakda istemedim. Kağıdı normal bilgilerimle doldurdum. Sakinleşmek için yanımdaki pencerenin kulpuna uzandım ve açtım. Soğuk hava yüzümün her zerresine elini sürüp çekip gitmişti...
Gerisinde toparlanmak bana kalmıştı. Kalkıp kağıdı vermek için ilk yürüyen ben oldum. Kağıdı masaya koyup arkamı döndüm...
"Neden okula gelmiyorsun, Todoroki."
Derin nefes aldım, yavaşça geri döndüm. İnsanlar kaçmamıza izin vermiyorlardı...
"Bazı sıkıntılarım vardı.."
"Zamanı boşa harcıyorsun."
Gerçeği yüzüme yedikden sonra arkamı dönüp sırama doğru ilerledim. Ve oturdum. Önüme gelen saçlarımi sevmiyordum ama bunu takamamıştım. Gözlerimin dolmasına izin verdim ama ağlamasına izin veremedim.
İnsanlar geçmişini unutamıyordu. İstesin istemesin. Bu zordu biliyordum..
Ama ilerlemek istiyorsak bunu unutup bir çöp şişesi gibi onu toprağa gömmeliydik.
Boğazımda düğüm oluştu. Annem sıktı sanki, gerisinde yutkunmak bana da kaldı...Sarı gözlerin beni izlediğini biliyordum ama ona bakamazdım. Kimseye zayıf yönümü gösteremezdim. Hayır. Yapamazdım. Oysa çok istiyordum birisinin beni durdurmasına.
Herkes verdikden sonra zaman nasıl hızlı geçtiğini anlamadan zil çaldı. Turuncu kalemliğime kalemimi koyup derin nefes aldım. Sarışın gözleri yanıma varınca baktı, süzdü."İyi misin?"
"İyiyim, hangi kulübü seçtin?"
"Voleybol kulübü, bilirsin çok severim ben."
"Biliyorum tabikii. Bu şansı değerlendir."
"Öyle yapacağım. Peki sen?"
"Ben...ben fotoğraf kulübünü seçtim."
"Aaa cidden mi? Zaten fotoğrafcı çıkardı senden, çok güzelsin ama diğerlerini kaldıramazdın bu duygularla."
Gülümsedim. Doğru diyordu belkide. Ayağa kalktım. Sanırım gitmek istiyordum... sarı gözleri bana bıkkınlıkla bakarken ben ise defterimi ve turuncu kalemliğimi alıp ilerlemiştim...
Kapı açıldı ve o bir yanağını kızarık bir çocuk girdi içeri. Yakut gözleri etrafı kolacan ederken beni bulmuştu. Ve benle aynanda yerinde durmuştu. Yutkundum.
Sanırım, hayatımda yeni sürprizler belirlenmeye başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗙𝗼𝗿𝗴𝗼𝘁𝘁𝗲𝗻 𝗗𝗶𝗮𝗿𝘆 // 忘れられた日記
Paranormal𝓜𝓮𝓵𝓸ş.. Ben bir siyahtım. Sigaramı içer küllerini üfler, yok ederdim. Kırardım ama toplamasını planlardım. Ben, ben iyiyim. Herşey bir kadehti ve sadece onu içmek gerekirdi. Ama neden, neden siyahima beyazını damlatıyorsun? Neden bunu yapıyors...