"Sana mı kaldı lan sahip çıkmak?"
Oturduğum tozlu koltukta sigaramı usul usul içerken tahta kapılı odanın ardından gelen sesleri duymak istemesem bile duyuyordum. Zaten onların da duymamam için bir çaba göstermiyorlardı.
"Abi annesi öldü, babası onu öldürdüğü için hapse girdi. Aileden kimse evine almıyor, evi yok gidecek yeri yok." diye diretti Baran.
Baran liseden tanıştığım en yakın arkadaşımdı, geçen sene mezun olduğumuzda o köyüne geri dönüp sınava hazırlanmaya başlamıştı ama şehire her geldiğinde buluşur, konuşurduk. Samimiyetimiz asla azalmamıştı, yanımdaki dost bildiğim adamlardan daha iyi arkadaştı.
Dün kimin ne olduğunu iyi anlamıştım, babamın annemi canice öldürdüğü haberi geldiğinde bir tek o yanımdaydı. Anne tarafım o caninin çocuğu olduğum için, kalplerindeki kardeş evlat acısından beni istemediler. Baba tarafım ise çoktan hepimizi reddetmişti bile.
"Sana ne oğlum?"
"Kardeşim o benim, en azından bir şeyleri düzene koyana kadar abi. Yemin ederim bir, taş çatlasın iki ay kalacak."
Abisinden birkaç saniye ses çıkmadı, ardından. "İt doydu haydar kaldı." lafını işittim.
"Abi Allah aşkına, sevap işlersin. Bak annem tüm sözü sana bıraktı, sen izin verirsen sesini çıkarmayacak."
Baran'ın babası da küçükken vefat etmişti, Berat abisi ve beş kardeşi, annesiyle beraber yaşıyordu bu köy yerinde.
"İyi, tamam. Ama bir sıkıntı olursa sana sorarım hesabını. Hele kardeşlere yan gözle bakmaya çalışsın-"
"Öyle biri değil." Baran sözünü kesti anında. Abisi yine birkaç saniye sustu.
"İyi."
Kapı açıldığında parmaklarımın arasında duran sigarayı saklama gereği duymadım, duruşumu bile düzeltmeden gözümü yukarı çevirip uzun boylu abisine baktım. Kapıdan çıktığında çatık kanlarıyla bana bakıp ardından kapıyı çekip dış kapıya yöneldi.
Bu adama bir hafta dayanamazdım ama zorundaydım.
***
Köydeyken köy kurgusu yazayım dedim...