İçki sofrası denildiğinde bir masanın etrafında mezeler, içkiler ve müzik olacağını düşünürken karla kaplı bir dağın tepesinde sıra sıra dizilmiş içki içiyorduk. En kötüsü akşam vakti olduğu için böcek var mı yok mu bilmiyordum.
Aslında böceklerden korkmazdım ama burada her bok olabilirdi. Ben de şanssızın önde gideni olduğum için kesin benim başıma gelirdi.
Bu kadar adamın, gencin içinde.
"Bunlar yetmeyecek gibi, Baran birazdan gidip yenilerini alsın." dedi küçük amca. En çok içen oydu, beleşe getiriyordu pezevenk.
"Yok yok, yeter amca." Berat sadece iki bira içmişti, en ayık kafalı o ve bendim. Baran çakır keyif olmuştu ve sürekli koluyla tabureye oturup kıran ve düşen amcasını gösterip gülüyordu.
"Keşke kamera açık olsaydı." diye gülerek söylendi yeniden. Gözlerimi devirip maden suyundan bir yudum aldım.
Tamam, komikti güldük bitti.
"Baran, hadi kalk biraz daha içki alalım." dedi bizim yaşlarımızda ki kuzeni. Hepsi kafayı bulmuştu, Berat'ın sözünü normalde dinleyen insanlar şimdi kafasına göre takılıyordu.
"Etraf karanlık oğlum durun durduğunuz yerde." dedim ama kimse aldırmadı. Baran son yudumu kafaya dikip sallana sallana ayağa kalktı.
"Hay sizin içkinize." diye mırıldandı Berat sinirle, dengesi şaşıp ayağına takılan Baran'ın kolundan sertçe tutup düzeltti ve ardından geri itti.
Sarhoş olanlar onlara gülerken geriye yaslandım, galiba bunlar geceyi sabah edecekti ama benim ayık kafayla bunları çekmeye hiç mecalim yoktu. Hepsi bir akraba klasiği olarak eski anıları anlatıp gülüşmeye başlamışlardı.
Kendi ailemi düşündüm, böyle ortaklarımız olamazdı. Herkes birbirinin açığını yakalamaya çalışır, bir araya gelindiğinde babamın başrolünde olduğu mal kavgası çıkardı. Tüm uzaktan akrabalarımız ailemizin bu tutumunu görünce bizimle konuşmaktan vazgeçip uzak durma kararı almışlardı. Tek bir aile dostumuz bile yoktu.
Paketimden bir dal sigara çıkarıp yaktım, soğukta sigara içmenin keyfi harbiden bir başka oluyormuş. Zehirli duman ciğerlerime vardığında rahatlamıştım. Sigaramı içene kadar ortamdan soyutlanmıştım, yeniden sarhoş gruba baktığımda gözlerimle tek tanıdık yabancı olan Berat'ı aradım. İkinci birasını almıştı.
Onlar bira içtikçe benim işemem gelmişti amına koyayım.
Sigarayı kenara fırlatıp etrafıma bakındım, çok karanlık olduğu için nereye gitsem beni fark etmezlerdi ama yine de biraz ilerideki ağacın kenarını gözüme kestirip yaslandığım yerden ayrıldım. Daha birkaç adım atmıştım ki sarhoş gülüşmelerin arasında tek ayık sesi duydum.
"Nereye?" Berat'ın sert sesini duyunca bakışlarımı ona çevirdim, o da harbiden bana bakıyordu.
"Tuvaletim geldi." dedim yalnızca, birkaç saniye bakıp kafasını salladı. Benimle konuşurken kaşları hep çatık duruyordu.
Çiş yapma iznini alınca yürümeye devam ettim, tuvalete bile gitmeye hesap soruyordu manyak. Hayır eğer izin vermeseydi sanırım yapmazdım da. Sonradan "sen köyümüzün içine sıçtın" diye somut bir delil sunup beni dövmesin diye.
Ağacın kenarına gidip kimsenin bakmadığına emin olunca fermuarımı açıp soğuk havaya ve manzaraya karşı mesanemi boşalttım. İşim bitince fermuarı çekip, ağacın üzerindeki karlardan bir avuç alıp iki avucuma sürüp bu şartlar altında elimi temizlemeye çalıştım.
Geri döndüğümde eski yerime geçtim, Berat sigara içerken biraz daha ayık olan eniştesi ile konuşuyordu. Dakikalar sonra birinin telefonu çaldı, hoparlörde açtı.
"Alooo."
"Haydar, neredesiniz?" Kadın sesiydi, sinirli gibi duruyordu.
"Tepede." dedi yalnızca.
"Baranla Mehmet'i içki almaya göndermişsiniz yolda kusmuşlar, Tuncer eve getirdi yatıyorlar şimdi. Siz de gelin bokunu çıkarmayın artık. Her hafta aynı şey, usandım..."
Yenge hanım taramalı tüfeğe bağlamışken amcayla laf dalaşına girdiler, ben salak Baran'ı düşünürken hepsi yengenin sinirinden korkup ayağa kalktı. Telefonu kapattığında toplu halde çöpleri bırakıp yürümeye başladılar. Baran piçi olmadığı için mecburen tek ya da Berat ile eve gidecektim.
Kimsenin yerdeki çöpleri toplamadığını görünce arkalarından kısaca bakıp hızla yerdeki siyah poşeti alıp söve söve biraları, cips paketlerini poşete doldurmaya başladım. Sesleri uzaklaştığında beni almadan gittiklerini anladım, neyse evi biliyordum kendim gidebilirdim geri.
İkinci poşete de şişeleri sıkıştırırken kafamı kaldırdığımda on adım ileride karanlık bir siluet gördüm, çok geçmeden bunun Berat olduğunu anladım. İçkisini içerken olduğu yerde durmuş bekliyordu.
Beni bekliyordu.
Biraz şaşırsam da bozuntuya vermeden ve onu daha fazla bekletmeden yanına vardım. Kısaca bana baktı, ardından kafasına diktiği şişeyi elimdeki poşetin açık aralığından içeri koydu.
"Yürü." dedi yalnızca önden önden giderken.
"Yürüyelim." dedim sırıtarak peşinden gidip, beni duysa da duymazdan geldi.
Sokak lambasının olduğu sokağa çıkınca elimdeki poşetleri büyük çöp kovasına koyup önden giden adamın peşine düştüm. Bir sigara yakıp yanımda hiç konuşmadan yürürken ben de sesimi çıkarmadım.
Eve vardığımızda ev ahalisinin uyuduğunu anlayıp ışıkları açmadan direkt içeri geçtik. Odada sobanın yandığını görünce mutlu olarak ilk başta gidip elimi ısıttım. Berat bana kısaca bakıp hiçbir şey demeden üstünü çıkarıp yatağına girdi.
Biraz daha insan olmaya başlamıştı.