Salondaki kargaşadan çıkıp ara koridora girip soğukla kendime geldim, bugün yine ortalık karışıktı bunun sebebi de tarlayı sürmeleri için gelmesi gereken üç işçinin gelmemesiydi.
Berat işler yolunda gitmeyince deliren birine dönüşüyordu, işçileri yarına gelmesi için ayarlayalı bir saat olmuştu ama hâlâ siniri dinmemiş, başka işçi ayarlayıp onlara posta koymayı düşünüyordu.
Ne kinli herifti.
Odaya geçtiğimde Berat telefonla konuşuyordu ve yine asabiydi. Ayakta dikilmiş, çatık kaşlarıyla küfür ederek konuşuyordu. Yine işçi konusuydu, ne olurdu sanki bir gün sonra gelselerdi.
Dibinde durup telefon konuşmasının bitmesini bekledim, o sırada bir elini yakalayıp parmaklarımızı birleştirdim. Güzel duruyordu, o ise bana engel olmuyordu ama dikkati de bende değildi.
Birkaç dakika damarlı koluyla uğraştım, en sonunda telefonu kapatıp ekrana bakarak küfürler ederken dudaklarımı araladım.
"Berat," dedim, öfkeyle bana döndü.
"Hoşlanmadım Ekin, hoşlanmadım." diye öfkeyle söylendi, sanki cevap vereyim de hemen beni rahat bıraksın dermiş gibi sinirle konuşmuştu.
Kaşlarım çatıldı.
"Onu sormayacaktım." kafasını iki yana salladı.
"Ha? Ne diyeceksin?"
"Botum yırtılmış, su kaçırıyor. Acil almam lazım Baran'da etrafta yok, ben de sen benimle gelir misin diyecektim nerede satılıyor bilmiyorum ama siktir et."
Elini bırakmaya meyillendim ama bırakmadı, sakinleşmişti ve kıyamıyormuş gibi baktı.
"Gideriz." dediğinde hiç umursamadım, çenemden tutup kafamı yaklaştırdı ve alt dudağımı dişlerinin arasına alıp emip sertçe bıraktı. "Gideriz şimdi, tamam?"
"Yerini bilsem sana muhtaç kalmak istemem de işte, çarşıda hiç satan yer görmedim."
"Giy montunu çıkalım şimdi."
"Yerini köylüye de sorabilirdim de işte eşeklik bende, Berat yardım eder dedim." sıkıntıyla derin bir nefes alıp askılıktan montuma uzandı. Montu çekip aldığında birleştirdiğimiz ellerimizi ayırdı.
"Haydi."
Birkaç saniye yüzüne bakıp montu giydim, o da üzerine siyah hırkasını geçirdi.
"Başka ihtiyacın var mı? Çıkmışken alırız."
"Sigara ama kendim giderim bakkala."
"Geçerken alırız, Baran nerde?"
Omuz silktim "Bilmiyorum, arkadaşına gitti."
Kafasını salladı, belimden tutup kapıya yönlendirdi acele bir şekilde. Böyle aceleci olması da sinirimi bozmuştu.
"İşin varsa sonra gideriz."
"Öf yürü ne konuştun ha." deyip kapıyı açtı, kardeşleri orda olduğu için bir şey diyemedim. Kapıya çıktığımızda benden önce ayakkabısını giyip beni durdurdu.
"Kaç numara giyiyorsun?"
"43." dediğimde kafasını salladı.
Bir tane eski bot çıkarıp bana uzattı, "44 numara bu, Baran'ın bak bakalım oluyor mu?"
Botu denediğimde çok az sıksa da oldu, ikimiz beraber yürümeye başladık.
"Bu botu da istersen giyersin ama yenisini alalım."
"Yok, çocuğun botunu niye giyeyim."
"Giymiyor bunu."
"Olsun." dedim sadece.
İkimiz beraber yürümeye başladık, yolda geçen herkes ona selam verirken bazıları durdurup konuşuyordu öylece durup onu bekliyordum. Bir adamla çok uzun muhabbet edince, ondan ayrıldığı an kaşlarım çatıldı.
"Yeter daha kimseyle durup konuşma." dedim sinirlenerek.
Cevap vermedi, ciddiye almadı bile.
Ayakkabıcıya geldiğimizde pek tarzım olan botlar yoktu ama siyah dümdüz postal tarzı bir bot aldım. Parasını ödemek istediğinde engel olup ödedim, sinirlendiğini biliyordum ama siktir ettim.
Bakkala da gidip iki kutu sigara alınca, eve yaklaşırken yarı yolda durdu.
"Hadi sen eve git, benim işim var gelirim iki saate."
"Nereye?" diye sorduğumda kafasıyla bir sokağı işaret etti.
"İşçiler için amcama gitmem lazım, tarlasına bakacağız."
Birkaç saniye yüzüne baktım, doğru söylediğini anlayıp karnına ufakça vurdum ve kafamı sallayıp eve doğru ilerledim.