"Oğlum iyice yerleştim buraya ha, köylü beni tanıyor artık."
Karların arasında Baran ile yürürken birkaç kişinin selamını alınca kendimi köyün muhtarı gibi hissetmiştim iyice. Harbiden beni tanıyorlardı, kimisi ölen babasının yeğeni diye bilirken, kimisi de arkadaşı olarak biliyordu.
Aslında müstakbel eniştesiydim.
Berat'a ondan hoşlandığımı söylemek, Baran'a abisiyle oynaştığımı söylemekten daha kolaydı. Bu tür şeyleri destekleyen biri değildi, zaten hayatımızın içinde de böyle bir şey ile karşılaşmamıştık daha önce.
"Ne güzel işte, artık bizimle yaşarsın. Tarla işlerine de gelirsin."
"Malınıza da ortak olurum." dedim inadına, Baran güldü.
"Abim sana bir metre karesini bile vermez arazilerin, evin."
Vermeyebilirdi, doğru.
"Aman zaten istemem."
Kahvenin yukarı sokağına döndüğümüzde Baran adımlarını durdurdu, kolunu önüme tutarak beni de durdurdu. Kaşlarım çatılırken ona döndüm.
"Noldu?"
"Başka yerden gidelim," dedi fısıltı halinde, yüzünde şerefsiz bir sırıtış oluştu. "Abim işinde."
Kaşlarım iyice çatılırken onun baktığı yöne kafamı çevirdim, gördüğüm manzara ise saniyeler içinde başımdan aşağı kaynar suların akmasını, öfkelenmeme sebep olmuştu.
Berat, bir kızla dip dibe konuşuyordu, Berat'dan daha kısa olan kız kafasını kaldırmış utangaç bir şekilde bir şeyler anlatıyordu.
"Eski sevgilisi..." dedi Baran.
Hiçbir şey yapamadım, yanımdaki bedenin dediklerine uyarak yolumuzu değiştirip başka yönden eve gittik. Sinirli ve öfkeliydim ama bir yandan da kırgın hissediyordum.
Tamam aramızda açık açık bir şey yoktu ama kendisini öpmeme izin veriyorsa flört ediyorduk. Bu da aldatmaya giriyordu.
Aldatılmıştım.
Eve geldiğimizde anında odaya girdim, yatağın üzerinde oturmuş öfkemi dindirmeye çalışıyordum. Gidip hesap sorup kendimi daha fazla rezil etmek istemiyordum.
Baran hemen yanımda telefonuyla oynarken saatler sonra Berat eve geldi, odaya girdiğinde bakışlarımız birleşti ama anında tiksinir gibi bakışlarımı başka yöne diktim.
"Baran, hele benimle arka bahçeye gel kilerden eşya alacağız ışık tut."
Annesi içeriden seslendi, yanımdaki beden oflayarak ayağa kalktı ve dışarı çıktı. Kapı kapandığı an ikimiz yalnız kalmıştık, hiç sesimi çıkarmadan bomboş önüme bakıyordum. Kaşlarımın çatık olmasını engelleyemiyordum.
"Yemek yediniz mi?" diye sordu Berat, bu saatte yemek yenilmediğini çok iyi biliyordu.
Cevap vermedim.
"Sana diyorum." dediğinde yine cevap vermedim, döşeğin yanında duran sigara paketini elime alıp bir dal sigara çıkardım. O sırada yanıma gelmişti.
"Noldu?" diye sordu, az önceki ses tonu yoktu ortada. İkimizin alemine dönmüştü.
Parmağının ucuyla çenemi tutup kaldırdı hafifçe ama kafamı sinirle geri çektim.
"Siktir git."
"Noldu diyorum?" diye yeniden sordu, öfkeli bakışlarımı ona çevirdim.
"Ne olacak en fazla lan? Seni eski sevgilinle kenarda köşede konuşurken görmüş olamam değil mi?"
Birkaç saniye durdu, ardından dudakları aralandı.
"Düşündüğün gibi bir durum yok." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Tamam paşam."
"Kendisi konuşmak istedi, konuştum. Farklı bir niyetle değil."
"Lan başka niyeti mi var bunun?" Öfkeyle ayağa kalkıp yanımda duran bedeni koluyla ittim.
"Seninle uğraşamam." dedi Berat kafasını iki yana sallayıp, umursamazca arkasını döndü.
"Orospu çocuğu." diye öfkeyle mırıldandım. Tam bir adım atmıştı ki aniden bana döndü, dişlerini sıkıyordu. Yakamdan tutup sırtımı duvara sertçe yasladı. Canım yansa da yüz ifademi bozmadım.
"Sana eğer öyle bir durum yok diyorsam yoktur, fazlasını söylemem."
"İnanmıyorum, bundan sonra da hiçbir boka inanıp güvenmem."
Uzun uzun gözlerime baktı, ardından sıkıntılı bir nefes aldı.
"Eski arkadaşlarımızdan birini sormak için yanıma geldi, numarasını istedi. Nasılsın, iyi misin muhabbetine girdi, bir şeyler anlatmaya başladı fazla uzatmadan çıktım gittim. Beni hangi ara gördün bilmiyorum ama toplasan iki dakika konuştuk."
Uzun uzun kendini açıklarken sesi oldukça samimi ve yumuşaktı. Kendisine inanmamı istiyormuş gibiydi.
Hiçbir şey demeden yüzüne bakınca ilk kapıya kısaca baktı, ardından bana yaklaştı. Nefesini yüzümde hissedince tüm vücudum kasıldı.
Çenemle boynumun birleşimine dudaklarını sürdü.
"Doğruyu söylüyorum, tamam?"
Gözümü kapatıp kafamı hafifçe oynattım, bu sefer dudaklarını boynuma gömdü. Her yerim alev alev yanarken sıkıca öpüp belimden tutarak kendine çekti. Burnunu ve dudaklarını boynumda hissediyordum, aldığı nefesleri de.
Tenlerimiz birleştikçe daha fena oluyordum, dudaklarımın eriştiği yerleri öperken resmen öpüşüp koklaşıyorduk şimdi. Aynı anda birbirimizi öpüp, sıkı sıkı sarılmışken nefes nefese boynumdan ayrıldı.
Dudaklarıma baktığında bir cesaret dudağına küçücük bir öpücük kondurup dudaklarımı dudaklarında bıraktım. Saniyelerce öyle durdu ama sonra belimi daha çok kendine çekip kokumu içine çekerek sıkıca öptü.
Öyle sıkı sarılıyordu ki neredeyse belimi kıracaktı.
Alt dudağımı emdiğinde sabrım yokmuş gibi direkt üst dudağına saldırdım, zaten hemen sonra dillerimiz devreye girdi. İnlememek için büyük bir çaba sarf ediyordum.
Bir dakika kadar öpüşürken en sonunda dudaklarını çekip beni kendine biraz daha bastırdı, aletine baskı uyguluyordu bedenimle.
"Daha fazla ileri gitmeden içeri geçelim." dediğinde kafamı salladım.
"Tamam." dediğimde boynumu öptü, benden ayrılmadan önce kolundan tuttum.
"Hoşlandın mı benden artık?" diye sordum gözlerine bakıp. Sırıttı.
"Hayır, hoşlanmadım." dedi dudağıma küçük bir öpücük kondurup. Kapıya gittiğinde sinirle küfür ettim .
"Orospu çocuğu!"
***