Misafir, misafiri sevmez ev sahibide hiçbirini.
Salonun kalabalığı ve gürültüsü beni bunaltırken çay bardaklarının karıştırma sesleri iyice delirtiyordu.
Baran'ın amcaları, halası, yengeleri ve kuzenleri gelmişti. Kapının önündeki ayakkabılara ve seslere bakıldığında göç etmiş bir kavim gibi dursalar da sadece çay içmeye gelmişlerdi.
"Hüseyin geçenlerde aşağı köye gitmiş çocuğu kovmaktan beter etmişler." en küçük amcası çayını içerken konuştu.
Onlar kendi aralarında konuşurken Baran kuzenlerine gülerek bana döndü, ilk elimdeki yarısı bitmiş çaya baktı.
"Doldurayım mı lan?" diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Yok," kafama dikip kenara koydum, koyduğum gibi amcasının kızlarından biri alıp çaycı başı yengenin önüne koydu. Saniyeler içinde bardağım dolmuş bir şekilde bana ulaşınca ne olduğunu şaşırdım.
Şekeri de bana uzatan kıza mahcup bir gülümsemeyle karşılık verip iki kaşık şeker attım. Kız gözlerini benden ayırmıyordu.
"Afiyet olsun abi." dedi ama abi hitabı ağzında emanet duruyordu sanki. Kafamı salladım, göz teması kurmadan teşekkür ettim.
Çayımı yudumlarken namus bekçisi Berat ile göz göze geldim. Ortamdan soyutlanmış bir kuzenine bir bana bakıyordu, hiçbir şey yapmadığıma emin olduğum için gayet sakince bakışlarına karşılık verdim. İyice sapık bellemişti gözünde beni.
Berat'ın sinirlendiği gözünün altındaki damardan belli olurken umursamadan çayımı içmeye devam ettim.
Küçük kuzenlerinden biri koşuştururken üzerine çayı devirince, bir de üstüne annesi dövünce ağlama sesleri çoğalmıştı. Çay bardağımla beraber Baranı dürterek ayağa kalktım, sigaraları alıp dışarı çıktık. Soğuk hava içerideki gürültüden daha az rahatsız ediyordu resmen.
"Oğlum başım ağrıdı." dedim sigaramı yakarken.
"Valla benimde." dedi ama kendisi eğleniyordu bu ortamda.
Büyük amcası ağzında sigarayla dışarı çıktı, bir terlik giydi.
"Hele gençler...." terliği zor bela giydiğinde kalın çoraplarıyla ince terlik acayip absürt durmuştu ama gülmeden durdum. "Yarın bizim tarlaya gelin yardım edin biraz."
"Aha yine başladı..." diye mırıldandı Baran. "Tamam amca gelirim."
Gözler bana döndüğünde sigarayı arka tarafa doğru tuttum. Mecbur gidecektim zaten.
"Geliriz."
"Aslanlar aslanlar." amcasının yüzü gülmüştü.
"Berat abi..." içeriden erkek kuzenlerinden birinin isyan etme sesi geldi, ardından Berat kapıdan gülerek çıktı.
"Amca ne zaman sünnet olacak bu Eren?" dedi Berat yanımıza gelip. Boyu hepimizden uzundu.
"Daha var Berat oğlum, hele bir sırtımız doğrulsun."
Sikinin kesilmesiyle sırtının ne alakası vardı amına koyayım.
Berat gülerek sohbet etmeye başladı, hafif bir gamzesi vardı. Sakallarından ve pek az güldüğünden daha önce fark etmemiştim.
Amcası içeri girip yanına Baran'ı çağırınca diğeriyle yalnız kaldım. Ortamda yine sessizlik hakimdi.
Bana bakmadan karlı yola bakıp sigarasını içmeye devam etti.
"Üniversite okudun mu?" diye sordum, eğer bu bile Üniversite okumuşsa belki okul işini ertelemezdim. Beni duymadığını düşünürken saniyeler sonra bakmadan cevap verdi.
"Okumadım, ilkokul terkim."
"Niye?"
"Babam öldükten sonra işlere bakmam gerekiyordu."
İlk defa adam akıllı konuşuyorduk.
"Anladım." dedim sadece, öyle isteksiz konuşuyorduk ki konuşma devam etmiyordu.
Hiçbir şey demedi, sigarasını içip yüzüme bile bakmadan içeri geçti.