6- KÖY

24.1K 2.4K 487
                                    

"Sizinkiler neden şehire taşınmayı düşünmüyor, yıllardır buradasınız okul bile küçük lan."

Bir saattir köyü geziyorduk, yazın daha çok kişinin geldiği bu köyde şimdilerde tek tük aile varmış. Tabi bu aile çekirdek aile değildi.

Bir kahvehane, yıkık dökük sağlık ocağı, iki katlı okul, bir bakkal ve nice evlerle doluydu. Aslında küçük ve tatlı bir yerdi ama kışın yaşaması ayrı zor olurdu. Karları temizlemeye gelen belediye bile yoktu, köylüler kendileri temizliyordu.

"Annem şehirde yapamaz, bu saatten sonra kadını alıştığı ortamdan uzak tutmak istemiyoruz. Ve tarla var, gelirimizi o sağlıyor."

"Doğru diyorsun."

Kahvehanenin önünden geçerken içeriye kısaca baktım, görmek istediğim yüzü göremeyince kafamı çevirdim. İyi, evdeydi muhtemelen. Karşımıza çıkmayacaktı.  Kahvenin olduğu köşeden döndük.

"Abi!" Baran karşıda bir yere bağırdığında şansıma küfür ettim. Bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde Berat'ı gördüm. Üzerinde mont yerine bir hırka vardı, demek ki bizim kadar üşümüyordu.

Berat bizi görünce yüzünde hiçbir mimik oynamadı, bize yaklaştığında gözleri birkaç saniye bana döndü ama yeniden kardeşine bakmaya devam etti.

"Kahveye mi gidiyorsun?" dedi Baran yanına yaklaşınca.

"Evet." dedi yalnızca.

"Biz de gelelim."

"Ne işiniz var, siktirin gidin eve." dedi çatık kaşlarıyla. Sessizce onu izliyordum, hayvana bak sanki kendisi kahvede atom parçalıyordu.

O sırada annesinin kucağında ağlayan bir çocuk sokağa girdi. Annesi türbanlıydı ve elinde iki şişe su vardı. Şu şişeleri çamurluydu, muhtemelen yolda birkaç kere düşmüştü. Kadın çocuğunu zorla taşıyordu resmen.

"Oğlum tamam götüreceğim seni Efe'ye." diye mırıldandı zor bela, çocuk hâlâ ağlıyordu.  Annesi bizi görünce gözü Berat'a takıldı.

"Hıhhh Berat burdaymış..." dedi oğluna, küçük çocuk hemen sustu ve etrafına bakındı. Berat'ı gördüğünde kıpkırmızı suratıyla ağzı aralık bir şekilde bakındı. "Berat abisi."

Berat dönüp kadına baktı, zaten onların sesi geldiğinden beri sohbet kesilmişti. 

"Anne tamam tamam." dedi çocuk. Gözünü ayırmıyordu sinirli adamdan.

Berat hiçbir şey söylemeden çocuğa kötü kötü baktı, galiba tüm köy çocuklarını susturmak için Berat'ın adını kullanıyordu. Eminim onun olmadığı yerlerde bile adıyla nice çocuklar hizaya geliyordu.

"Lan Baran," bir evin bahçesinden bizim yaşlarımızda bir çocuk çıktığında bu sefer ona döndük. "Gel iki dakika yardım etsene şu motoru çalıştırmama."

"Vay hıyar yine mi yapamadın." dedi Baran gülerek, muhtemelen arkadaşlardı. Ardından ona doğru adımladı. "Ekin iki dakika bekle geliyorum."

Dur diyemedim, gitme diyemedim. Beni bu mağara ayısıyla yalnız bırakma diyemedim.

Baran hızlı adımlarla bahçeye girip gözden kaybolduğunda Berat ile baş başa kalmıştım. Benim elim montumun cebinde, onunki hırkasının cebinde öylece durduk.

Berat tam gitmeye meyillenmişti ki adımlarını durdurdu, gözleri bir yere takılmıştı. Dönüp baktığımda bir adam ve bir kadın geliyordu. Genç yaşlardalardı.

"Selamün aleyküm Berat." dedi onun yaşlarındaki genç, yanımıza geldiğinde elini uzattı. 

"Aleyküm selam Selim." diyip sonra yana döndü. "Yenge." dedi kafasını eğip kısaca selam verip. 

"Nasılsın Berat." kız çok zarif konuşuyordu.

"İyiyim, sağolasın. Dün gelmişsiniz herhalde." sona doğru bakışlarını arkadaşı olduğunu düşündüğüm adama çevirdi.

"Öyle valla, geldik." dedi genç, ardından kafasıyla bana selam verdi. Gülümsedim. "Bu kim?"

"Baran'ın arkadaşı." dedi Berat kısaca, ardından ikisi sohbet etmeye başladılar.

Yenge hanım ve ben sessizce onları izliyorduk.

Berat'ın hırkasının bir kısmının katlandığını görünce kendime engel olamadan o konuşurken orayı düzelttim. O sırada yenge hanımda eşinin kolundan hafifçe tutmuştu. Berat kısaca baktı ama bir şey demeden daha güleç vaziyette konuşmaya devam etti. Elimin hırkasında durduğunu fark ettiğim an anında geri çektim.

Baran gelene kadar yenge hanımla aynı kaderi paylaşıp, iki arkadaşın konuşmalarını dinledik. Sıkılsak bile sesimiz çıkmadı, onlar da susmak bilmedi.

KİMSESİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin