Bu zamana kadar kendi başıma kaldığım bir evim ve hatta odam bile olmamıştı. Salonda yatardım evimizde az oda bulunduğu için, salonda yattığım için de asla istediğim vakite kadar yatamıyordum. Babamın gözüne batar, işim bile olmasa erkenden kaldırırdı.
Annem de asla sesini çıkarmazdı.
Annemi babama kıyasla daha çok seviyordum ama ikisinin de beni çok sevdiğini düşünmezdim. Ailemde herkes bireysel takılıyordu, sanki onların doğurduğu bir velet değildim de arkadaşlarıymışım gibi davranırlardı.
Küçücük yaşımda ikisinden de bir şey isteyemezdim, o zamandan bunu fark etmiştim. Evde oturmama ses çıkarmıyorlardı, buna bile şükür ediyordum.
Annemin babam yüzünden böyle olduğunu biliyordum, eski fotoğraflarına baktığımda gözlerindeki parıltının bile boş bakışlara döndüğünü anlıyordum. Annemin ailesi kızının gözlerindeki parıltıyı söndürdüğümüz için babamla beni asla sevmemişti. Benim bir suçum yoktu ama beni de sevmezlerdi.
Şimdi ise bana ait bir ev vardı, tamamen benim evim olmasa da bir müddet kendime ait alanım vardı.
Baran ve annesi evin temiz olduğunu görseler de içleri rahat etmeyerek evdeki tüm kızları çağırıp iki saat temizlik yapıp çarşaflara kadar değişmişlerdi. Bir büyük salon ve mutfaktan ibaretti burası, arkadaki küçük bahçede ise tuvalet banyo bir aradaydı.
Herkesi on dakika önce evden uğurlamış, kapıyı kapattığım andan itibaren evde tek başıma kalmıştım. Baran ile beraber getirdiğimiz üç torba odunla gittiği yere kadar idare edecektim, annesinin dediğine göre her bittiğinde yenisini alabilirmişim ama ben kendim bir şekil halledecektim.
Yarın ilk iş günümdü, tarlada çalışacaktım. Çok yabancı birine değil, Baran'ın amcasınaydı. Ondan sonra da başka bir köylünün tarlasına gitmeyi düşünüyordum.
Yerdeki mindere oturdum, alarmı kurup telefonu kenara koydum. Evin içindeki sessizlik bir yandan huzur verirken diğer yandan da aşırı yalnız hissettiriyordu.
Aklıma onu getirmemeye çalışıyordum, hele ki bugün söylediği o sözlerden sonra kalbimdeki öfkeyi kini daha çok körüklemişti. Kırgınlığı ise kendime yediremiyordum.
Birkaç dakika sonra akşamın bu vaktinde kapıya iki kere vurulunca yerimden kalktım, kesin Baran dayanamamış yanıma gelmişti.
Demir kapıyı açtığımda sokak lambasının ışığıyla gördüğüm yüz şaşırmama sebep oldu. Berat.
Elleri kot pantolonunun cebinde, üzerinde gri bir hırka, mimiksiz suratıyla öylece bekliyordu. Göz göze geldiğimizde birkaç saniye boş boş suratıma baktı.
"Bir şey konuşmaya geldim." dedi ben hiçbir şey söylemediğim için.
"Konuşacak ne kaldı?" anlamsızca suratına baktım, trip cümlesi değildi. Söyleyeceği her kötü şeyi söylemişti zaten, bugünlük bu kadar yeterdi.
"İçeri giriyorum, kapı ağzında olmaz." deyip soğuk hava dalgası gibi buz gibi bir şekilde içeri girdi. Ayakkabısını içeride çıkardı.
Sokağa birkaç saniye bakıp kapıyı kapattım, arkamı dönüp yüzüne baktım. Eve kısaca göz gezdirdi, ardından göz göze geldik.
"Normalde, bir şeyler yaşadıktan sonra alakayı kestiğim insanlarla pek konuşmam, uyarıda da bulunmam çünkü ne olursa olsun yapacaklarını bilirim." diyerek konuşacağı konuya giriş yaptı.
"Duyduğuma göre köyde çalışıp, burada kalacakmışsın bir süre." kafamı salladım. "Sana uyarıda bulunacağım tek konu, bir gün sen de gelip Esra ve diğerleri gibi evimi basma. Yolda gördüğünde değişik değişik tepkiler verip önümü kesme. Bir erkekle ilk defa böyle bir şey yaşadım ve onlar gibi kendini tutamayıp cümle aleme belli edeceksin diye gerginim. Burada kimse bunu normal karşılamaz, hem senin hem de benim için kötü olur. O yüzden ne olursa olsun kendini kaybetme."
Konuşması bittiğinde dudaklarıma bir gülümseme yerleştirdim ve anlamsızca suratına baktım.
"Neden senin evini basayım?" diye sordum gülerek. "Benim için o kadar da önemli değilsin, birkaç güne adını bile tam hatırlamam belki. Böyle uyarılarda bulunmana gerek yok."
Dediklerim karşısında afalladığını çok net görmüştüm, beklemiyordu.
"Belki her şey farklı olabilirdi, bir ay içinde senin için çok önemli olmasa da benim gözümde çok önemli ve güzel şeyler yaşadık. Ama sen istemedin, daha doğrusu kendinden soğuttun. O yüzden telaşlanma ne erkekci diye adımızı çıkarırım ne de yolunu keserim."
Aslında hislerim konusunda söylediğim şeyler yalandı, soğumuştum ama bunun sebebinin üzüntü ve öfke olduğunu biliyordum. Gözlerinin içine bakınca onu istiyordum ama artık tamamen bitmişti, gitmişti.
Berat birkaç saniye yüzüme baktı, sırıttı. İşine gelmişti sanki bu dediklerim.
"İyi o zaman." dediğinde kafamı salladım.
"Aynen."
Yine durdu, konuşacak bir şeyin kalmadığını anladığında bir daha kafasını aşağı yukarı salladı ve kapıya yöneldi. Geçmesi için kenara çekildim, kapıyı açıp dışarı çıktığında yüzüme bile bakmadan geri kapattı.
Sinirle yumruklarımı sıkıp gözlerimi kapattım, saatlerce dövmek istiyordum bu şerefsizi.
****
Bölüm sonu notları da yazmaya başladığıma göre bu kitap oldu oldu