"Neyden bahsediyorsun Roseanne?"
"Kimin yaptığını biliyorum. Başka bir hizmetli olmalı."
Elimi başıma koyup odanın içinde turlamaya başladım.
"İdam gerçekleşmiş midir?"
"Bilmiyorum. Onu neden durdurmadığımı da bilmiyorum."
"Bizim yüzümüzden Sooya'nın tüm hayatı mahvolmuş. Pardon, Jisoo'nun."
"Senin geçmiş hayattaki ismin Jennie bu arada. Rüyamda gördüm."
"Benim bunları Sooya'ya anlatmam gerek. Sonra detaylı konuşalım mı?"
Tam odadan çıkarken kolumdan tuttu. Ona döndüğümde yüzündeki endişe korkutuyordu.
"Lütfen benim suçum olduğunu söyleme."
"Tamam. Zaten kesin birşey yok."
Rahatlamış görünüyordu.
Odadan çıkıp telefonumu çantamdan çıkardığım anda Jisoo beni aradı.
Hemen açtım.
"Efendim?"
"Konuşabilir miyiz Jane?"
"Tabii ki. Bende seni arayacaktım tam."
"Geçen gün buluştuğumuz kafeye gelir misin?"
"Peki, hemen çıkıyorum."
-
Nihayet kafeye vardığımda hemen Sooya'nın olduğu masaya oturdum. Önce ben davranıp konuya girdim.
"Muhtemelen aynı şeyler geçiyor aklımızdan."
"Sende mi rüyalar görüyorsun?"
"Evet. Sadece rüya değil. Sana baktığımda da birşeyler görüyorum."
"Bende."
"Rüyanda ne gördün?"
"Ben..seninle birlikteydim. Sonra askerler etrafımı sardı. Peşimden gelmeye çalıştın ama seni de durdurdular. Sen ağlamaya başlayınca rüya bitti."
"Tek bunu mu gördün?"
"Hayır seni ilk gördüğüm gün de bir rüya gördüm."
"O nasıldı?"
"O daha da kötüydü. Hapishane tarzı bir yerdeydim. Sonra sen gelmiştin. Birbirimizi gördüğümüz anda ağlamaya başlamıştık. Sonra sen beni bir şekilde oradan çıkarmıştın. Kaçmaya başladığımızda rüya bitti."
Heyecanlı bir şekilde konuştum.
"O zaman sen idam edilmedin!"
"Nasıl yani?"
"Geçmiş hayata inanır mısın Sooya?"
^
Nasil yani??
Oy yapmazsaniz bolum yok bu sefer ciddiyim 😠