"Ah, rüzgar hiç esmiyor, hey, Jeongin vantilatörün çalıştığından emin misin?"Sıcak ağustos akşamlarından birindeydik. Her ne kadar dışarısı cehennem gibiydi ve resepsiyonunda durumu dışarıdan pek farklı sayılmazdı, evet vantilatör üflüyordu ama asla yeteli olmuyordu.
"Bakmadığımı mı sanıyorsun Hyung? Çalışıyor işte. Yeterince serinletmiyorsa klimayı aç." dediğinde
"İyi fikir hadi koltuktan kalk da klimanın kumandasını getir." diye ona karşılık verdim.
Bana sanki ondan imkansız bir şey istermişim gibi baktı ve
"Sen ciddi olamazsın. Hiç bir kuvvet beni yerimden kaldıramaz." dedi. Benim de yerimden kalkmaya niyetim yoktu. Tam ağzımı açıp sızlanmaya başlamıştım ki "Hadi taş, kâğıt, makas oynayarak bu sorunu çöz-"dedi.
O an aklıma daha iyi bir fikir geldi. Tam sözünü bitirmemişti ki
" Hayır, senden daha iyi bir çözümüm var." diye sözünü kestim.
Elimi masanın üzerindeki telefona uzattım ve Seungmini aradım. Jeongin meraklı gözlerle bana bakıyordu, ne yapmaya çalıştığımı anlamamış gibi görünüyordu.
"Merak etme Seungmini arıyorum bizim için klimayı o açacak."
Birkaç kez çaldıktan sonra telefonun öbür ucundan Seungmin'in "Alo" diyen sesini duydum.
"Seungmin, iki dakika resepsiyona inecek misin?"
Daha tam cümlemi bitirmemiştim ki telefon kapandı. Aradan 5 dakika kadar geçtikten sonra resepsiyonun kapısından Seungmin göründü.
"Ne istiyorsun Lee Know-shi?"
"Seungmin klimayı açsanaaaa"
"Beni bunun için mi çağırdınız? İnanamıyorum sana. Sana da yazık cidden Yang Jeongin. İki kişi bir klimayı açamadınız mı? Gerçekten size inanamıyorum. Önemli bir şey var sanmıştım."
Bir yandan söylenmeye devam ederken vantilatöre yaklaştı ve fişini çekti. Jeongin sızlanmaya başlarken ben de
"Seungmin senin neyin var böyle? Senden sadece klimayı açmanı istemiştik." diye ona sitem ediyordum.
Seungmin'in beni duyduğunu sanmıyorum. Ben daha cümlemi tamamlamadan hızlıca az önce girdiği kapıdan uzaklaştı. Sıcak artık canıma tak etmeye başlamıştı. Dayanamadım ve yayıldığım koltuktan zorlanarak da olsa ayağa kalktım. Altım ıpıslaktı. Belki de artık bu eski deri koltuları değiştirmeliydik.
Klima resepsiyonun kapısının hemen bitişiğindeydi. Sıcaktan bezmiş bir halde ağır ağır klimayı açtım. Tam yerime dönüyordum ki arkamı dönmemle beraber sert bir şeye çarptım.
"Oh, affedersiniz."
Hemen özür diledim. Ancak çarpıştığım kişi ya özrümü duymamıştı ya da umursamamıştı. Başımı çevirmemle çarptığım kişinin benden daha kısa, zayıf bir adam olduğunu anladım.
"Herhalde kiralık daire bakıyorsunuz? Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Tırnakları siyaha boyanmış minik eli ile arkasında duran sarışın arkadaşını göstererek "Evet, 2 kişilik bir daire arıyorduk. Boş odanız var mı?" diye sordu.Soruşundaki o küçümseyen tınısı beni o kadar sinirlendirmişti ki müşterimiz olacak olmasa o tatlı suratına sağlam bir yumruk çakmayı çok isterdim. Gerçi sinirlenmenin bir anlamı yoktu. Zaten alımamış mıydım böylelerine. Tatile gelip sırf "Parasını nasılsa verdik" deyip ortalığın amına koyan müşterilere. Bu da onlardan biriydi. Elbette parasını veriyorlardı ama bu onlara her konuda istedikleri gibi davranma hakkını verir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Summer with HAN | [Minsung] / 14Numara
Fanfic"Keşke gitmeseydin. Sensiz biraz eksik kalıyorum Jisung. Nerdesin?" Angst ⚠️