13. Bölüm: "Başka hiçbir yüz sana ait değil."

88 6 1
                                    

Beni motive eden Ece'ye bu bölüm yeni yıl hediyem.
Keyifli okumalar💜💜💜

~Minho'nun bakış açısıyla~

Jisung'un görmesini istediğim ormanlık yere yaklaşıyorduk. Hala biraz yolumuz vardı. Yanımızdan önünden geçtiğimiz mekana göre insan kalabalıkları gelip geçiyordu.

Küvette seviştikten sonra kalkmış ve elimi ona uzatıp ayağa kalkamasına yardımcı olmuştum. Sonrada ona sıkıca sarılıp onun gibi bir güzelliğin var olduğunuzdan emin olmak istemiştim. Sarılırken ikimizin bedenleri öylesine uyumlu öyle birbirine tam oturuyordu ki bir an için bir bütün olduğumuzu düşündüm. Biz ikimiz içine girdiğimde sadece bir kişiydik. Jisung ve ben o kısa anda bir an için yok olmuştuk.

"Minniem daha ne kadar gideceğiz? Fazla karanlık değil mi? Önüme geç."

Gökyüzü epey karanlıktı. Hava bulutlu olduğu için ayın ışıkları bulut kümelerinin arasından ne kadar sızabilirse bizi de ancak o kadar aydınlatabiliyordu. Etrafta tek bir sokak lambası yoktu ve bu duruma hiç şaşırmıyordum. Belediye inin cinin top oynadığı bu ıssız yere lamba dikmek için ne diye uğraşsındı ki? Etrafta sadece ışığı yanan birkaç lokanta vardı. Sessiz sakin bir yerde yemek yemek isteyen münzevîler için açılmış yerlerdi buralar.

"Tamam ver poşeti. Elimi tut. Düşersen valla taşımam seni."

Şakayla karışık söylediğim söze ciddiye almışa benziyordu. Sağ elini göğsünün üstüne yerleştirdi ve korkuyla,

"Ağhhhh Minho. Ne demek taşımazsın? Gecenin bir vaktinde beni bu tenha yere getirip başıma bir iş gelirse nasıl bırakıp gidersin?" diye haykırdı.

Gerçekten ürkmüşe benziyordu. Aslında onunla daha fazla alay ederek eğlenebilirdim. Nereye gideceğimizi bilen bendim ama daha fazla korkutmak istemedim. Onu seviyordum ne de olsa.

Korktuğunda yüzünün aldığı ifadeyi, fal taşı gibi açılan gözlerini, gözlerindeki harelerinin ışıltılarını, tepkisini verirken kaşlarının havalanışını ve hayretten tıpkı bir yuvarlak, o gibi biçimlenen dudaklarını... Her ne kadar tüm bu saydığım ve daha saymadığım özelliklerini çok çekici bulsam da birlikte geçirdiğimiz vakitleri ona zehir etmek istemiyordum.

Garip bir biçimde Jisungla yakınlaştıkça samimi bulduğum insanların yanında ortaya çıkan soytarılıklarımı yapmaya geri dönmüştüm. Uzun zamandan beri hiç bu kadar rahat ve içten gelerek ana uygun espiriler yapmamıştım ama kendime gelmeli ve aslında o kadar da komik olmayan şakalarımı yapmayı kesmeliydim.

"Dalga geçiyorum. Sakin ol kucağımda senle her yere giderim." dedikten sonra güldüğümde tuttuğu nefesi bırakarak rahatlamıştı. Elindeki içinde bira ve birkaç çeşit çerez olan poşeti uzatıp konuştu:

"Cidden beni delirtiyorsun. Bir gün korkudan kalpten gideceğim."

Uzattığı poşeti aldım ve elini tuttum. Son sözüne cevap vermeden yola devam ettik.

Yürüdünüz yer merkezden çok uzaktı. Aslında başta arabayla gitmeyi teklif edecektim Jisung'a ama sonra uzun bir yürüyüşün ikimize de iyi geleceğini düşünmüştüm çünkü son zamanlarda beni endişelendiriyordu. Bara gittiğimiz gece onu tuvalette bulmadan önce şu Ji Woong denen herif, Han bana detaylıca anlatmasa bile onu sandığımdan daha çok rahatsız etmiş olmalıydı.

Onu uzun süre yalnız bırakmak istemiyordum. Hem Ji Woong geri gelirse diye hem de artık içten içe dönmesi gerektiğini bildiğim ve beraber olmak için kısıtlı bir vaktimizin olduğunu düşündüğümden.

Ona bu konuyu açmak ile açmamak arasında arada sıkışıp kalmıştım. Gerçi onunla bugün paylaşmam gerektiğine inandığım daha mühim konular vardı.

Summer with HAN | [Minsung] / 14NumaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin