2 - Gerçeklik

291 47 60
                                    

Tekrar hoş geldiniz♥

Umarım ilk bölüm sizleri de beni heyecanlandırdığı kadar heyecanlandırmıştır ve severek okumuşsunuzdur. Bu bölümü yazarken de ben çok keyif aldım, umarım size de yansıtabilirim♥

İyi okumalar♥

Kendi yarattığım heykelin hayat bulup ses çıkarması fikri, tüylerimi ürperten bir gerçekliği ifşa ediyordu. Parmak uçlarım hâlâ onunkilerle temas ediyordu; mermersi soğukluğunu hissetmek, onunla olan bağın gerçekliğini gösteriyordu. Onunla daha fazla iletişim kurmak istediğimi fark ettim, bir anlaşma yapmak, anlamak ve anlaşılmak istedim. Ancak ne yapabileceğimi bilmememin verdiği acizlik, içimdeki korkuya karşı bir bariyer oluşturuyordu.

Kendimi toparlamak için elimi geri çektim ve bir anlık şaşkınlıkla heykel de aynı hareketi yaptı, beni yansıtıyordu. "Lütfen, senin de anladığını söyle. Beni anlayabiliyor musun?" Heyecanla sordum, ancak sadece sessizlikle karşılaştım. Ellerimizin ilettiği mesaj daha belirgin gibiydi, ancak dilin anlamını yitirdiği bir dünyada iletişim kurmaya çalışmak, dehşeti daha da derinleştiriyordu.

"Eğer beni anladığını biliyorsan, bunu göster." Onay anlamına gelen bir el işareti yaptım. Heykel hızla aynı işareti yaptı. İletişim kurmanın bir yolunu bulmuştuk gibi görünüyordu, ancak hâlâ neden konuşmadığını anlayamıyordum.

"Neden konuşmuyorsun? Neden benimle iletişim kurmuyorsun?" Sordum, ancak cevap alamadım. Anlamak ve anlaşılmak arasında sıkışmış gibiydi. Belki onun da öğrenmesi gereken bir yol vardı. Belki de onunla bebek gibi iletişim kurmalıydım, belki de bir öğrenci gibi.

"Adım Alya. Sence adımı söyleyebilir misin?" Onun gözlerine odaklandım, bu boşlukla dolu gözlerde bir ışık yakalayabilir miydim? Gözleri donuktu, ama adımı söyledi. "Alya."

Sesi derinliklerden yükseldi, güçlü ve belirgin. Gözlerinin içindeki boşluğunun ardında bir varlık olduğunu bilmek, dehşeti daha da arttırdı. İlerleme kaydettiğimi hissettim, iletişimin başlangıcıydı belki de bu. Bir anlığına, bu garip duruma ne kadar çabuk alıştığımı düşündüm. Heykelim, atölyemde hayat bulmuş bir varlık olarak duruyordu.

Boğazımdan sert bir yutkunma geçti, sanki onunla kurulan bu anlaşılmaz iletişim tüylerimi diken diken ediyordu. Belki de hayatımda hiç tahmin edemeyeceğim bir şeyi yaşamaktaydım. Gözlerimi, ondan bu konu hakkında bir cevap alıp alamayacağımı anlamaya çalışarak üzerine diktim.

"Sen nasıl canlandın?" Belki de cevap, sadece onun içinde gizliydi. Ancak heykelin tekrarladığı kelime yine "Alya" oldu. Bu soru, belirsizliğin içinde daha da derinleşiyordu.

"Hayır, hayır. Neden burada olduğunu biliyor musun?" Kelimelerim, sorgulayan bir ses tonuyla çıkarken heykel yine "Alya" dedi, sesi daha ısrarcıydı bu sefer. Belki de cevap, adımı içinde saklıyordu.

"Eğer benim için buradaysan, bir şekilde bunu onayla." Bu kez onun dilinden anlayabileceğim bir onay talep ettim ve heykel hızla aynı el işaretini yaptı. Anlamak, anlamıyorken bile içimi huzur ve şüpheyle doldurdu. Neden buradaydı? Belki de cevaplar kendi içimdeydi ve yalnızca onun yardımıyla çözümlenebilirdi.

Bir an, onun formunu daha yakından incelemeye başladım. Teni, soğuk mermerin yerini insan tenine bırakmıştı. Gözleri, boşluğa bakan gözlerdi ama içinde bal rengi göz bebekleri vardı. Tırnakları, saçları vardı! Saçları... Nasıl farketmemiştim? Kahverengi saçları, bal rengi gözleri ve teni; sanki antik bir heykelin yeniden can bulmuş haliydi. Bu düşünceler içinde kendi kendime güldüm, korkunç gerçeklikle dalga geçiyormuşum gibi. O gerçek bir heykeldi zaten.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin