8 - Atılay

118 26 36
                                    

Selamlar! Diğer bölümlere nazaran biraz daha duygusal, biraz daha farklı bir bölümde karşınızdayım. Yazarken duygulandım, okurken bir kez daha duygulandım öyle söyleyeyim ve şimdi bakarken de tekrar duygulanıyorum...

Artık sekizinci bölümdeyiz olaylar ucundan, azıcık çözümlenmeye başlıyor diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Bu bölüme kadar da okuduğunu ve benimle olduğunuz için çok çok çok teşekkür ederim♥

Bu bölümü de bol zevk, bol duygu ve tüm hislerin boluyla okumanızı isterim, iyi okumalar

-

Ev birçok şeyin anlamı olabilirdi. Heykelimin evden kastettiği neydi ya da bizim bildiğimiz ev kavramıyla bir alakası var mıydı? Yine de hala onun bir şeyler hissedebilen bir varlık olmasını anlamlandıramıyordum. Denizi gördüğünde hissettiği bir şeyler olmasına aklım ermiyordu. Özellikle de benim yaptığım bu şeyin canlanması...

Heykelimin gözlerinin sulu sulu görünmesi biraz kalp kırıcı bir deneyimdi. Onun hislerinin gerçekten var olduğunu hissetmek bambaşka bir şeydi. Keşke elimden bir şey gelse de onu gerçekten anlayabilsem.

"Ev..." dedi tekrar ve duraksadı. Bu kez artık onun da cidden bir şeyler anlatmak istediğine emindim. Onu nasıl rahatlatabilir ve bu konuda konfor sağlayabilirdim bilmiyordum. Tek bildiğim onun söyleyeceği her kelimeyi zihnime öylesine kazıyacaktım ki bir gün hafızamı silseler bile beynimin duvarlarında yazacaktı heykelimin ruhunun anıları.

Heykelime destek vermek elimi sırtına koydum. Artık onunla temasımda korkmuş ya da şaşkın tepkiler yerine anlayışlı ve biraz da istekli tepkiler veriyordu. Şu an ise bana ihtiyacı olduğuna neredeyse emindim. Onun varlığına ya da geçmişine dair hatırladığı her şey benim için, onun için olduğundan daha da önemliydi. Bu sırrı çözmek ve onu ait olduğu evrene, zamana göndermek istiyordum. Bunu başarabileceğime olan inancımsa o kadar da yüksek değildi oysa.

"Ben... biliyorum. Ben denizleri biliyorum." dedi duygusal bir ses tonuyla. Ah bir bilsem kafasının içinde neler döndüğünü. Neler düşündüğünü bir anlayabilsem. Neden hüzünlendiğini, ne hissettiğini bilebilsem...

"Ben öldüm." dedi beklemediğim bir anda ve onun bu kelimeleri benim de içimde bir şeyleri öldürdü. Neden böylesine boğuluyormuş gibi hissettiğimi de bilmiyorum. Son zamanlarda bilmediğim pek çok şey var. Ama özellikle şu anda heykelimin öldüm kelimesinin ardında bana yaşattığı korkuyu bilememek kadar korkutmadı beni.

"Nasıl?" diyen Sevda'ydı. Benim içinse şu anda konuşmak imkansızdan bile zordu. Konuşmayı bırak nefes almak bile içimden gelmiyordu.

Heykelim cevap vermek istiyor ama her cevap vermek istediğinde sanki bir şey onu daha da geriye çekiyor gibiydi. Sonunda kendini iyice öne eğdi ve ağlamaya başladı. Ağlamayı bildiğini bildiğim bir dünyada olmak istemiyordum şu anda. Onun böylesine duygu dolu olduğunu bilseydim onu hiç yalnız bırakmazdım, evde öylesine bir saat bile.

"Ben denizde öldüm." diyebildi sessizce. Sesinin hıçkırıklarına karışması kafamı allak bullak ediyordu. Çevremizde geçen giden insanların ne düşündüğünü ise çoktan boşvermiştim. Hayatımın bu döneminde ve bu olayı yaşarken düşüneceğim son şeydi.

"Acele etme ama anlatmanı istiyoruz." diye konuşan tekrar Sevda'ydı ve doğru soruları sorabildiği için de ona minettardım. Gerçekten her şeyi öğrenmek istiyordum ama her şeyi böyle delicesine öğrenmek isterken aynı zamanda da öğreneceğim şeylerin genelinden korkuyordum.

Hava serindi ama soğuk değildi. Havadan mı yoksa yaşadığım olaydan mı bilinmez tüylerim diken dikendi.

Varlığının gerçekliğine bile alışamadığım heykelim şimdi bana olası geçmişinden bahsediyordu.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin