Tekrar merhabaa!
Beşinci bölümün kısalığı ve sade yazım dilinden sonra biraz daha eski tarzımızda ve uzun bir bölüm ile karşınızdayım.
Umarım kitabı özlemeden yeni bölümleri yayınlayabiliyorumdur :')
Genel olarak kitabın gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz? Teorileriniz, yorumlarınız neler çok merak ediyorum.
İyi okumalar!♥
-
İsim verme ve kimlik atama meselesi ortaya çıktığı andan itibaren, heykelimde tuhaf bir değişiklik seziyordum. Bir şeyler ifade etmek istiyor gibi görünüyor, ama sanki bir engel onu geri çekiyormuş gibi ya da bir durum onu rahatsız ediyormuş gibi davranıyordu. Bu nedenle, bu tuhaflığın kökenini öğrenmek benim için son derece önemliydi.
Heykele bir isim vermenin yanı sıra, onunla ne yapacağımıza dair gerçekten bir karar verememiştik. Yemek yemiyor, su içmiyordu. İnsan gibi davranıyor, nefes alıyordu, ama sanki bir hayalet ya da insanüstü bir varlık gibi bu şeylere ihtiyaç duymuyordu. Belki de nefes almasına bile gerek yoktu.
Heykelin dik oturduğu koltuğuna göz attım. Artık bir şeyler söylemeye hazırlanmakta olduğunu anlayabiliyordum. Onunla geçirdiğim bu günler boyunca bunu öğrenmiştim. Ancak neden konuşamadığını hala tam olarak anlayamıyordum. Keşke onun hakkında daha fazla bilgi edinebilseydim. Belki de şu an bu ilişkideki en kayıp ve bilinçsiz kişi bendim.
"Benim adım var," dedi, bu sözü söylerken zorlandığını gösteren her halinden belli oluyordu. Bu sözü duyduğum an, vücudumu ele geçiren şok dalgasının kalbimden tüm vücuduma yayıldığını hissettim. Eğer bir ismi varsa, o zaman o gerçek bir varlık olmalıydı. Daha önce var olmuştu, belki de heykelimi ele geçiren bir ruh ya da gerçekten bir hayalet olabilirdi.
"Ne?" diye sordum, şaşkınlık ve korkuyla dolu bir ses tonumla. Sesim böyle yüksek çıktığında ve korkum dışa vurduğunda, heykel de benimle birlikte korkmuş gibi görünüyordu. Şu anda sormam gereken ilk soru, elbette adı değildi. Adı olan bir şey, belki de geçmişte yaşamış veya şu anda başka bir evrende yaşayan farklı bir varlık olabilirdi.
"Benim adım Çağatay," dedi ve adını söylerken sesi hiç olmadığı kadar kendinden emin bir şekilde geldi. Çağatay adını nereden duymuş olabilirdi? Onun yanında izlediğim dizileri ve dinlediğim şeyleri düşündüğümde, herhangi birinde Çağatay adını duymuş olması neredeyse imkansızdı. Bu ismi nereden biliyordu? Gerçekten adı bu muydu? Bu gizemi çözmek için daha fazla soru sormam gerekecekti.
"Öyleyse senin bir kimliğin var mı?" diye sordum bu sefer. Hala heykel ve onun kötü ruhlarca ele geçirilmiş bir yansımasıyla karşı karşıya olmama rağmen, içimdeki korku ve soğukkanlılık arasında sıkışıp kalmıştım.
Bu sefer cevap vermedi, sadece başını hafifçe sallayarak onayladı. Tüm bu çift yönlü iletişim sırasında, ara sıra kendimi ve diğerlerini gözlemledim, tepkilerimizi incelemek için. Sevda, benim gibi şaşkın görünürken, Arden'in sakinliği beni şaşırttı. Adeta Çağatay'ın kimliğini zaten biliyormuş gibi rahattı. Bu karanlık ve gizemli atmosfer içinde, her birimizin içindeki sırları ve karmaşıklıkları çözmek için daha fazla adım atmamız gerekecekti.
"Kim olduğunu söyle bize o halde Çağatay." dedim sonlara doğru sesimdeki ima anlam kazanırken.
Adını anlattıktan sonra, heykelim sanki daha da gizemli bir hal almıştı. Gözleri artık yorgun ve bilge bir ifade taşıyordu, adeta birçok sır ve yük taşıdığını gösteriyordu, ama bunları paylaşmaktan çekiniyormuş gibi görünüyordu. Heykeli anlamak ve onun gerçek kimliğini keşfetmek için sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heykeltıraş
Mystery / Thriller[TAMAMLANDI][DÜZENLENİYOR] Yaratmak, karanlığın en derin köşelerinde gizlenen bir kalıptır. Hangi karanlık düşüncelerle yoğrulduğuna bağlı olarak, insan ruhunda derin izler bırakabilir. Bu sebeple, ben sadece bir şeyler ortaya çıkardığımı iddia etmi...