9 - Başka

109 25 15
                                    

Merhabalarr!!

Arayı birazcık açtım ve farkındayım ama işte 9. bölümle karşınızdayım!

Bu bölüm de umarım zevk alarak, eğlenerek, şaşırarak ve mutlu olarak okursunuz♥

İyi okumalar♥

-

Bir başka... tarif edilemeyen hislerin hepsini bir başka şekilde tanımlayabilirdim. Kendimi gölgede hissediyordum. Geçmişten gelen bu figürün, benim heykelimde yeniden hayat bulması, içimi daha da sisli bir hüzünle dolduruyordu. Ancak beni en çok etkileyen şey, bu figürün geçmiş yaşamına dair anıları hatırlamış olması ve bu anıların gerçek olduğunun kanıtlanmasıydı.

Hala Çağatay'ın iç dünyasını anlayamamanın acısıyla baş başaydım. Onun bu şekilde çöktüğünü görmek, içimden bir parça olan şeyin bu kadar kasvetli ve sessiz durmasının acısı artıyordu. Kötü bir etkiydi. Kendimi kötü hissediyordum. Onun daha iyi hissetmesi için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım.

Bu süre boyunca bazen çocuğum, bazen yüzyıllık dostum, bazen de bir başka varlık gibi hissettim. O, benden bir parçaydı ve bu parça kalıcıydı. O bana aitti, ama aynı zamanda kendisine de aitti. Onun geçmişinin bu şekilde gün yüzüne çıkması, hala o ilk günleri hatırlamama neden oldu. Belki de o zamanlar bunları biliyor muydu? Geçmişini hatırlıyor muydu?

Hatırlamasa bile artık hatırlıyordu. Geçmişinin bir izi olduğunun farkındaydı ve bu iz kaybolabilirdi. Peki, neden bu kadar hızlı ve kolay bir şekilde onunla uyum sağlamıştım? Belki de bu, benim yaratımımın gerçekleşmesinden kaynaklanıyordu. Belki de onu tekrar var ettiğim için bu kadar derin bir bağ kurmuştum. Belki de bu yüzden, ondan asla gerektiği kadar korkmamıştım.

Çağatay'ın bal rengi gözleri her zaman tanıdık gelmişti. Aslında onu hiç tanımıyordum, ama yine de o bana tanıdık geliyordu. Onu tanıdım. Belki de hep tanıyordum, çünkü o da benden bir parçaydı. Belki değil, kesinlikle o benden bir parçaydı. O, benim bir parçamdı.

Çağatay'ın duygusal dalgalanmaları, düşüncelerime gömüldü ve onun derdine ortak olma arzusu bütün vücudumu sardı.

"Bir şey söylemek ister misin?" diye sordum, gözlerine bakarken. Gözleri artık daha fazla yorgun ve yaşlı görünüyordu. Daha bilge, daha yorgun, daha derin...

"Bilmiyorum," dedi sadece. Sadece bilmiyordu. Ne hakkında bilmediğini ben de bilmiyordum. Onunla ilgili her şeyi öğrenmek istiyordum. Bir kez daha Arden'i düşündüm. Belki de fotoğraflarını bulduğu insanlar, Çağatay hakkında bana bilgi verebilirdi. Belki de bu insanlardan biri, Çağatay'ın ailesinin bir parçasıydı. Bu düşünceyle beynimin içinde bir sızı hissettim. Çünkü o, benim dedem olabilecek yaşta bir adamdı.

"Daha fazla bilgi edinmenin bir yolu olabilir," dedim, göz temasını hiç koparmadan Çağatay'a.

"Nasıl?" dedi, yorgun bakışlarına artık bir ruhsuzluk eklenmiş gibiydi. Heykelleşmiş gibi görünüyordu, ruhunu kaybetmiş gibiydi. Oysa ki bulduğumuz bu bilgilerle daha hayat dolu olmasını beklerdim.

"Arden. Senin fotoğrafını bana Arden getirdi. Onun sayesinde seni yeniden hayata döndürdüm," dedim, bu sözlerin ağırlığıyla yüzleşerek. Bu bilgileri kabullenmek kolay değildi, ama bu gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyordu. Bunları önce benim kabullenmem gerekiyordu.

Çağatay, bu bilgileri işlemeye çalışırken, telefonumu elime aldım ve Arden'i aradım. Hızla yanıt verdi ve onu buraya gelmeye ikna etmek için elimden geleni yaptım. Anlaşılan o ki, zaten gelmeye istekliydi.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin