3 - Gülümsemeyi Öğreniyorum

232 36 55
                                    

Üçüncü bölüm beni çok heyecanlandıran bir bölüm oldu ve özellikle sonu biraz duygusal(ya da ben sulugöz biriyim diye de olabilir). O yüzden de farklı hislerle yayınlıyorum bu bölümü. Umarım size de geçirebilirim hissettiklerimi.

İyi okumalar♥

-

Arden'in heykelini görmesinin üzerinden birkaç gün geçmişti. İlk başta bu durumu anlamlandırmak mümkün değildi. Ancak sonunda, bu olayın ortak bir anlayışa oturtulması gerektiğini fark ettik. Mantıklı ve gerçekçi bir açıklama bulmasak da, bu heykelin gerçek olduğu ve canlandığını kabullenmiştik.

Bu gerçeği ilk kabul etmek benim için zorlu bir süreçti. Tanımadığım bir varlık, evimde yaşayan ve beni tanımamasına rağmen bana minnet duyduğunu söyleyen bir varlık... İşte bu tuhaf durumun içinde bulmuştuk kendimizi. Heykelimin beni tanımasının ötesinde, kendi varlığının ve bu dünyanın ne olduğunu bilemediği bir gerçekti. Tek bildiği şey, içinde taşıdığı duygu dolu minnet ve beni koruma içgüdüsüydü.

Arden'le ilk karşılaşmamızda yaşadığımız ufak krizin ardından, işleri çözüme kavuşturmayı başardık. Ancak Arden, evde bilinci olmayan ve üzerine mermerden yapılmış bir varlıkla aynı evde yaşamanın pek de hoş olmadığını dile getiriyordu. İlk iki günde sık sık beni kontrol etmeye gelmiş, gelmediği anlarda ise aramış ve mesaj atmıştı.

Bugün de telefonumun ekranında Arden'in adını sık sık görmüştüm. Mesajlar ve çağrılarla doluydu. Akşam saatlerine doğru Arden'in ziyaret edeceğini belirten bir mesaj almıştım. Ona göre bu heykel meselesi hakkında yapabileceğimiz bir şeyler vardı. Ancak benim inancım, bu olayı bir şekilde benim yarattığım ve belirli bir amacı doğrultusunda bu dünyaya getirildiğini düşünmemdi. Belki de amacına ulaşmadan buradan gitmeyecekti.

Arden'in ziyaretini beklerken düşüncelerim karmakarışık bir hal aldı. İşte bu tuhaf varlıkla olan ilişkimiz, bu garip olayın arkasında yatan gerçek ve onun amacı... Her şey ürkütücüydü ama aynı zamanda bu gizemin içinde kaybolmak da beni bir şekilde heyecanlandırıyordu. Korkuyla karışık merak, içimi dolduran hislerdi ve beklemekle geçirdiğim bu zaman, duygusal bir çalkantının içinde kaybolup gitmeme neden oluyordu.

Bugün de atölyeme adımlarımı attığımda, onu yine ayakta buldum. Her seferinde olduğu gibi, iletişimimiz zamanla daha kolay bir hâl almıştı. Kelimelerin gücünü, onun seçimleriyle iletişim kurmayı öğretmiştim ve gün geçtikçe kelime dağarcığı da genişliyordu.

"Merhaba heykel," dedim yüzümde hafif bir tebessümle. Gülümsememin onun üzerinde nasıl bir etki yarattığını fark etmiştim, bu son iki günde. Bu etkinin ne olduğunu tam anlayamasam da, onun üzerinde olumlu bir iz bıraktığını görmek yeterliydi.

"Merhaba Alya," dedi o da bana bakarak. Gülümsemeyi bir türlü beceremiyordu. Dudaklarının hareketleri bile konuşurken normal bir insanınkiler gibi olmuyordu. Gülmek ise onun için zorlayıcı ve gereksiz bir eylemdi sanki.

Atölyem fazla geniş değildi, ama ben insan boyutunda heykeller yapmayı sevdiğim için normale göre büyük sayılabilirdi. Arden'in evindeki atölyesiyle karşılaştırıldığında oldukça genişti. Onun hem evde hem de stüdyoda çalışabileceği alanlar vardı, bu durum bazen içimde biraz kıskançlık uyandırıyordu. Benimse tek bir yerim vardı: burası.

Arden hayatını düzenli bir şekilde ilerleten bir yetişkin olarak görünüyordu. Stüdyosu vardı, atölyelerde çalışıyordu, sergiler düzenliyordu ve hatta kültür bakanlığıyla ortak projeler gerçekleştiriyordu. Ben ise sadece buradaydım, adeta sıradan bir yaşam sürüyordum.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin