4 - İsimsiz Heykel

170 35 23
                                    

Hikayeme şans verdiğiniz ve hatta dördüncü bölüme kadar okuduğunuz için çok çok teşekkür ederim. İyi ki buradasınız ve okumaya devam ediyorsunuz♥

Umarım bu bölümü de benim yazarken yaşadıklarımı yaşar gibi okursunuz♥

Sonraki bölüm heykelimizin ağzından o.o

İyi okumalar♥

"Gülümsemeyi öğrenmek..." Sanki bunun arkasında derin bir anlam yatıyordu. Benim için ve belki de herkes için gülümsemek doğal bir davranıştı, sadece bir yüz ifadesi değil, bir içsel durumu yansıtıyordu. Ama onun için, bu o kadar basit değildi. Bir öğrenme süreciydi, bilinçli bir çaba gerektiriyordu. Onun bu basit ama anlam dolu eylemi öğrenmeye çalıştığını görmek, içimi bir sevinç ve hüzün karışımıyla dolduruyordu.

"Bu iyi bir şey. Yani, hem öğrenmeye çalışman güzel bir çaba hem de gülümsemek... çok güzel," dedim içtenlikle. Sonra onun elini tuttum ve hafifçe çektim. "Hadi gel, biraz daha insanlarla tanışman gerekiyor," dedim ve onu yanıma çekmeye başladım.

Onun hareketleri hala garip bir akıcılığa sahipti, sanki doğal hareketleri biraz zorlanıyormuş gibi gözüküyordu. Atölyenin kapısını açıp dışarı çıkarken, Sevda'nın nasıl tepki vereceğini düşünmekten kendimi alamadım. Arden bile hala onun canlı olduğuna alışamamışken, Sevda'nın tepkisi tahmin edilemezdi.

Salona yaklaştığımızda, Sevda görüş açıma girmişti bile. Ancak hemen duvarın arkasında duran heykelimizden habersizdi. Heykelimin elini bırakmamıştım ve birlikte salona girdiğimizde hareketlenmeye başladı. Şimdi salonda, el ele duruyor ve Sevda'ya bakıyorduk. Sevda, anladığım kadarıyla oldukça heyecanlanmıştı ve yerinden sıçrayarak bize doğru geldi.

"Nasıl yani? Şaka mı bu?!" dedi coşkulu bir şekilde. Sevda'nın yaşadığı şaşkınlığın nedenini tam olarak anlamak zordu. Ama şu anki heyecanı ve mutluluğu, her şeyi anlatıyordu.

"Sevgilin mi?" dedi, gözlerini hızla açarak. İçimden "İyi ki sevgilim değil" diye geçirdim. Eğer sevgilim olsaydı, en yakın arkadaşımın neden böyle coşkuyla tepki verdiğini açıklamak zorunda kalırdım.

"Hayır," dedim sakin bir tonla. Heyecanı yavaşça yerini şüpheye bırakırken, yüz ifadesindeki değişim dikkatimi çekti.

"Kim o zaman?" dedi, biraz şüpheci bir tavırla. Sanki bu duruma pek inanmak istemiyordu.

"Tanıdık gelmiyor mu cidden?" diye sordum, şaşkınlığını anlayışla karşılayarak. Sonuçta heykelimi daha önce birkaç kez görmüştü. Hatırlamadığına inanmak zordu.

"Yani biraz bakınca senin şu heykele benziyor. Yoksa! Onun modeli mi?" diye sordu, bu sefer daha mantıklı bir tahminde bulunmuş gibiydi. En azından heykelimin benzerliği konusunda haklıydı. Ancak gerçeğin tam olarak ne olduğunu tahmin etmesi zordu ve bu konuda haklıydı.

"Sevda, gerçekten iyi bir tahminde bulundun ama sana kötü bir haberim var. Bu tahmin yanlış. Yani tamamen yanlış değil. Heykelime benziyor evet, çünkü o benim heykelim," dedim anlatmaya başladım ama Sevda'nın anlamadığı belliydi.

"Ne demek istediğini hiç anlamadım," dedi, kafası iyice karışmış gibi görünüyordu.

"Heykelim diyorum. Canlandı. Gerçekten canlandı, şu anda burada bu yaşayan varlık benim heykelim." dedim ve heykelimin koluna dokundum. Cümlenin sonunda Sevda'nın yüz ifadesi büyük bir şaşkınlıkla değişti.

"Bu şaka mı? Benimle dalga mı geçiyorsunuz?" dedi, gözleri Arden ve ben arasında gidip gelirken. Nefesini topladıktan sonra ayağa kalktı ve heykelime doğru yürüdü.

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin