Cengiz Kurtoğlu
Gözleri bana istemsizce döndü. Sonra hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başladı. Onun bu hâlini görmek kalbimi okyanusun içindeki köpükler kadar parçalamıştı. Onun bu hâlini görmektense beni onsuz bıraksalar daha iyiydi. Çünkü onsuz olmak, benim yaşayabileceğim en büyük cezaydı ama onun için en büyük ödül olabilirdi. Çünkü en azından karşımda kahverengi gözleri, kırmızıya bulanmış bir şekilde ağlıyor olmazdı. En azından mutlu olurdu değil mi?
O kadar gürültünün arasından sadece ona odaklanmıştım. Dünyam saliser içinde ondan ibaret olmuştu. Benimle olan anıları ona bakarken teker teker zihnimde bir gezegenin halkası misali dolanmaya başladı.
"Tasarımcı söylesene bana neden ölmek istedin?" Gözyaşlarım maskemin arasından sızarken "çok güçsüzüm." Güldü ve gözlükle gizlenmiş kahverengi gözlerimi, kendi eşsiz derecede güzel olan gözleri ile buluşturdu. "Ağladın mı peki?" Kafamı zorlayarak bir aşağı bir yukarı hareket ettirdim. Gözlerini gözümden çekince kendimi boşlukta hissettim. Asla gözlerini, benim gözlerimde ayırmamalıydı. O gözler daima beni izlemeliydi.
Boğaza bakarken bir yandan da benimle konuşuyordu.
"Ağlamak nedir bilir misin tasarımcı? Türk Dil Kurumu da duyumsanan bir acı, üzüntü ve benzeri nedeniyle inleyerek, hıçkırarak, çığlıklar atarak ya da bir sevinç nedeniyle kahkahalar içinde ya da sessizce gözyaşı dökmek, gözlerinden yaş gelmek anlamına gelir ama bana göre değil. Neden biliyor musun? Her ağlayam insan güçsüz değildir-" Gülümseyerek bana baktı ve yarım kalan cümlesini tamamladı. "Uzun süre güçlü kalan insan ağlar." Gülümsedi. "Yorgunluğumu atabilmek için. Biraz daha ağla. Yorgunluğun geçicektir."
Üstündeki elbiseyi geriye savurdu ve tekrardan boğaza baktı. Derin bir üzüntüyle nefes verdi. "Ben ağlayamıyorum, ağlarsam gururum incinmiştir ya da hayallerimi yapamazsam. Eğer seni anlayamadıysam kusura bakma." Gözlerimi ayırmadan ona bakıyordum. Rüzgardan dolayı kahvrengi saçları hayatım gibi ahenk ile bir yerden bir yere savruluyordu.
Ona hayranlıkla bakarak "çok üzgünüm be kadın!" Gözleri büyük bir endişe ile benim gözlerimle buluştu. Maske ile duvar örünmüş yanağıma narince dokundu. "İnsanlar üzülünce yüreğime koca bir taş oturuyor, üzülme be adam. Yoksa kalbimi taştan yapıcaksın."
Düşünce havuzumda boğulurken bana ağlayarak sarılan Asena ile kurtuldum. Yine o beni kurtarmıştı yine...
Elim havada kalmıştı. O hıçkırıklar içinde ağlarken, benim kalbim onun sarılması ile hızlı atarken; onun ağlaması ile parçalara ayrılıyordu.
Ağlarken zorluk ile "ro- romantik de- değilsin a-anladık ama b-bari na-naziklığinden de gitme be a-adam." Dedikten sonra daha şiddetli ağladı.
Bunu fark etmem ile ne zamandan beri titrediğini bilmediğim kollarımı onun incecik beline sardım. Yüzünü omzuma bastırmış salya sümük ağlıyordu. Ben ağlayamıyorum diyen kadın gitmiş, salya sümük ağlayan bir kadın gelmişti. Bu kadın neler yaşamıştı?Ona sarıldım, saçlarını okşadım, öptüm. Ondan hiç ayrılmak istemedim. O benimdi sadece benim. Tek sorun onun bundan haberi yoktu. Onda hissettiğim tek duygu sadece aşk, sevgi ve adını tarif edemediğim bir duyguydu ama yakında adını bulacağımı hissetmiştim, bulucaktım.
Onu benden ayıran dede ile konuşan adam oldu. "Kız kardeşimi götürebilir miyim? Onunla konuşubilir miyim?" Onun varlığını hemen kabullenmesi sevindirirken bir anda üzüyordu. Ya Asena incinirse?
Asena'ya baktım. Kızarmış gözler ile bana bakıyordu. Gözleri yerdeki halı desenine kaydı. Derince düşündü. En sonunda aklımdan asla çıkmayan eşsiz kahverengi gözleri ile bana baktı. Dudakları titriyordu. Bir anda hayatını yalan olduğunu anlaması ona çok ağır gelmişti.
Kolundan tuttuğum gibi kendime çekip, sarıp sarmaladım. O titreyen ellerini belime dolarken ben ona sarılırken saçlarından öpüyordum "Şimdi çok romantiksin." Dedi zoraki bir gülümseme ile. "Sende çok sevimlisin." Benden ayrıldı. Eli hâlâ belimdeydi. "Konuşacağım." Dedi ve gözlerini, gözlerimden çekti. Kalbim o, an durdu. O bana bakarken çok hızlı atıyordu, o gidince ölmüş bir kalpten farksızdı.
Benimle aynı cüsseli olan adamın sendelerken koluna dayanmış, bir şekilde üst kata çıkıyordu. Bu ellerimi sertçe yumruk yapmama sebebiyet verdi. Onun abisi olması, koluna girmeye bir sebep değildi! Tarif edilemez duyguyu tatmıştım. Kıskançlık...
Asena Göktürk
Adını Burak olduğunu öğrendiğim adamın koluna girmiş sendeleyerek lacivert ve beyaz tonlarındaki yatak odasına girdim.
Burak beni masanın yanındaki sandalyeye yavaşça oturttu ve masanın üzerindeki peçete kutusundan bana bir peçete uzattı. Teşekkür ederek ederek elinden peçeteyi aldım.
Gözyaşlarımı sildiçe sanki talihsizlik gibi tekrardan yenisi geliyordu. En sonunda ardı arkasını gelmeyen gözyaşlarını kenara bırakıp, konuşması için Burak'a baktım.
Boğazını nerden başlıcağını bilemeyecek tedirgince temizledi.
Yüzümü incelikten sonra konuşmaya başladı. "Öncelikle dedem için özür dilerim. Burda kadınları pek sevmezler. Hatta ilk torun olmayabilirsin ama tek torun sensin. Çünkü kız çocukları teker teker öldürülüyor." Böyle bir eziklik nasıl olabilirdi? Kız çocuk ile erkek çocuk arasında ne fark vardı? İkiside insandı. Pardon kadınlar insandı, erkekler ise insanoğlu. Arasındaki tek fark buydu.
Yarım kalan konuşmasına devam etti. "Burda yaşamak zorunda değilsin ama en azından bizim nüfusumuz da olur musun?" Tetirgince kolumu okşadım. Daha yeni cahillik eseri olan bu kavgadan dolayı reddetmek istesem de Burak dolu gözler içinde bana bakıyordu ama gözünün içi kızarmıyordu. Yüzümü onun esmer yüzüne yaklaştırdım ve onu dikkatlice inceledim. Sinirle gözlerim açıldı. Aniden ayağa kalkmam ile zaten ona yaklaşmam ile şaşkın olan yüzü değişmedi.
"Oyuncu musun sen?! Bir an bu gözlerinin dolduğuna inanıcaktım!" Şokla bana baktı. "Oyuncu olduğumu nerden anladın?" Sabırla açık olan at kuyruğu olan saçlarımı düzelttim. "İstemediğin hâlde neden nüfuzuna geçmemi istedin?" Telaşla kafasını salladı. "Hayır, ben ağlayamıyorum. Sadece gururum incinir ve istediğim olmazsa." Cidden kardeş olabilir miydik?
Merhaba bu aralar yoğunum. Çünkü çok yakın bir akrabamın sağlık sorunu çıktı. Pek aktif olmayabilirim. Özür dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimli Tasarımcı
ChickLitAşiret ailesi yüzünden zorla evlendirilmek üzereyken evden kaçan bir kız, aslında gerçek ailesi olmadığını öğrenirse ne olur? Çünkü gerçek bir aile bunu yapmazdı. Aşiret bir tasarımcı kulağa biraz garip geliyor değil mi?