Gözlerim Emre ve Burak'ın üzerinde teker teker gezindi. İstemsizce bu bana yutkunma isteği uyandırmıştı. Yolumuza katıl derken sanki mecburiyetten demiş gibiydi. "Sen oyunculuktan vazgeç. Sanki zorla dedittiriyorlar gibi dedin." Dedim büyük bir pişmanlıkla.
Burak ise haklı olduğumu biliyordu. Yıllar sonra öldü olarak bildiği erkek kardeşini yıllar sonra kız kardeşi olarak ortaya çıkıyordu.
Elbisemle oynamayı sonunda bir kenara bırakıp gözlerimi masaya diktim. Zorlukla gülümseyip ona baktım. "Sen de haklısın. Yıllar sonra öldü olarak bildiğin erkek kardeşin, yaşıyor ve cinsiyeti ise kız." Gülümsemem yavaş yavaş kendiliğini burukluğa bırakırken "Ben zaten herkese yüküm." Son olarak Cengiz'e baktım. "Cengiz Bey her şey için teşekkürler ama benim başka bir çarem yok. Sonsuza kadar sizinle kalamam." Düğümlenen boğazımı zorlukla açıp "ben okulu bırakıp, evlenmeyi seçiyorum."
Yenilgi. Yenilgi benim için bir dersten daha fazlasıydı. Deneyimdi. Deneyimin olduğu sürece hayatta kimse seni yıkamazdı ama benim deneyimim yoktu. Ben 'evlenmeyi seçiyorum.' Dediğimde zaten benim etrafta örülü duvarlarım tuzla buz olmuştu.
Ayağa canım acımasına rağmen kalktım. Ayağım muhtemelen kırılmıştı ama hiçbir acı bu durumdan önemli değildi.
"Tekrardan verdiğim rahatsızlık yüzünden özür dilerim." Emre'ye bakarak gülümsedim. "Sana da laf soktuğum için özür dilerim, kaldırım mühendisi." Burak'a döndüm. "Seninle deden arasına girdiğim için özür dilerim." En sonunda Cengiz'e döndüm. "Sana da rahatsızlık verdiğim için özür di-" lafım ayağa kalkıp bana dolu gözler ile sarılması ile yarıda kaldı.
Zaman o saliseden itibaren benim için donmuştu. Ne ileri ne de geri gidiyordu.
Ellerim ile ona karşılık vermeye imkanım olmadan ağzından şu kelimeler döküldü. ro- romantik de- değilsin a-anladık ama b-bari na-naziklığinden de gitme be k-kadın." Benim ağlarken söylediğim kelimeler aynı vurguyla şefketle onun ağzından dökülmüştü. Hiçbir kelime bu kadar güzel söylenmemişti.
Ona sarıldım. Sadece hayatım ondan ibsretmiâ gibi sarıldım ama belki de hayatım ondan ibaretti de benim haberim yoktu.
Benden güçlükle ayrıldı. Gözleri dolmuştu ama ağlamamıştı. "Koyu kahverengi gözlerin başka gözlere değmesin, incecik ellerin başka vücuda değmesin. O güzel bakışların benden başka kimseyi görmesin. Evlenme be kadın. Ebediyen benim ol." Bu üstü açık bir çıkma teklifiydi.
Ben ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Ne yazık ki hissetmiyordum. Benim kalbim kimseye ait değildi, ne yazık ki.
Gözlerimden akan yaşların ardı arkası kesilmiyordu.
"Ben kalbime zincir vurmuşum kimse açmasın diye nazik odun. Kusura bakma. Ben evlenmek zorundayım. Tekrardan özür dilerim." Diyerek yan cadde dükkanından ayrıldım.
Ayağımı narkozsuz kesmişler gibi canım yanıyordu ama en çokta canım onu o hâlde bırakırken yanıyordu. O bana yardım eden adamdı. O beni o boşluktan çekip kurtaran adamdı. O benim kahramanımdı. Daha fazlası değildi.
1 km yürüdüğümde karşımda servis benzeri siyah bir araba çıktı. Arabayı atlatıcakken kapı açıldı ve içinden birçok siyah giyinimli ve 1.80'den üzüm boylu adam çıkıp etrafımı sardılar.
Korku ile bedenim titriyordu. Kimdi bu adamlar? Ne istiyorlardı benden? "N-ne istiyorsunuz benden?" Arabadan kafası eğik bir adam çıktı. Yüzünü ne kadar çok görmek istesem de göremiyordum.
Beklenen an gelmişti. Yüzünü yavaş yavaş kaldırdı. O an nutkum tutulmuştu. Nefes alışlarım adeta donmuştu. Adımlarım gerilerken, sert bir bedene çarpmam ile durdum.
Bütün ürkütücü sesi ile "elbisem yakışmış güzelim ama bir önceki daha da güzeldi." Sinirim boşalırcasına bağırdım. "Ne istiyorsun benden Saif! Yeter! Hayatımı mahvettin sen ya!" Psikopat psikolopat gülerek yanıma geldi. Ne kadar geriye adım atmaya çalışsamda bir türlü ayaklarım geriye gitmiyordu.
Ayaklarım artık ayakta durmaktan yorulmuştu ama bunun gibi aşağılık bir adamın önünde çökemezdim. Ben sadece zeybek oynarken yere otururdum başka bir ihtimali yoktu.
Yaşlarla ıslanmış tenimi yavaş yavaş kuruladı. "Ah ve güzelim, sana demedim mi elinde sonunda benim olucaksın." Haklıydı, ben onunla elinde sonunda evlenicektim.
"Hadi be güzelim yorma beni." Bundan sonrası için geri dönüş yoktu. Benim için tek hamle ileriydi geri dönüşü yoktu.
"Tamam, Saif evlenicem seninle."
Cengiz Kurtoğlu"
"Tamam, Saif evlenicem seninle." Kelimeler kafamda bir güneş ile dünya misali dönüyordu. Her şey bu kadar basit miydi? Hayalinden, işinden, okulundan, en önemlisi hayatından vazgeçmek bu kadar basit miydi? Ben onu 4 yıldır aramaktan vazgeçmemişken o sadece bir zorlukta mı vazgeçmişti? Hayır, o benim tasarımcımdı. O benimdi, başkasının oyuncağı değil.
Ben ona hayatımı adayabilirken o, onu sadece bir hata ile silip, atabilecek bir adama gitmişti. Benim olmasa bile, onun olmamalıydı. Hiç sevmediği bir adam ile evlenmemeliydi. Tabi adam denebilirse.
O hayallerinden, işinden, okulundan, hayatından bu kadar kolay vazgeçmişti ama ben ondan o kadar kolay vazgeçmicektim. Gerekirse canımı ortaya koyardım ama onsuz bir yere girmeyi bırak, bir adım dahi atmazdım. Çünkü ben ondan o kadar kolay vazgeçmicektim.
Aklımda iki tane son var. Biri iyi bittiyor ama çok iyi bitiyor, diğeri ise acayip derecede kötü bitiyor acaba hangisini yazsam?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimli Tasarımcı
Literatura FemininaAşiret ailesi yüzünden zorla evlendirilmek üzereyken evden kaçan bir kız, aslında gerçek ailesi olmadığını öğrenirse ne olur? Çünkü gerçek bir aile bunu yapmazdı. Aşiret bir tasarımcı kulağa biraz garip geliyor değil mi?