Yaşadığım o feci ve inanılmaz olaydan sonra ilk kez okula adımımı atmıştım. Tabiki adımımı attığım an arkamdan gelen fısıldaşmalar eksik kalmamıştı. Aralarında kaşardan bok çuvalına, bok çuvalından dallamaya kadar her şey vardı ama en zoruma giden ise babasız köpekti. Benim bir babam vardı, ama işe yaramasını bilmiyordu.
Ben nasıl bir kadınım? Hiç kimseye yaranamamışım. Bu aileden, bu şehirden kurtulmayı hep istemiştim- daha doğrusu şu dönemde istemiştim- ama aklıma Selen gelince hep bir duraksama oluyordu. Belki de insanları düşünmemek için bencil ya da zalim olmak gerekiyordu. Ama bunu yapmak için şeytan ya da şeytanoğlu olmak gerekirdi.
"Asena!" Sesi ile irkildim. Acaba bu sefer hangi hakareti duyucaktım? Acaba bu seferki hangi yaratıcı bir boyutta olucaktı?
Gözlerimi siyah sade bir elbise ile beyaz çizmeyi kombinleştirmiş Duru'ya baktım. Onun hakkında böyle düşündüğüme utanmıştım. Çünkü o tanıştığım ilk ve tek arkadaşımdı. Ön yargıdan tamamen uzaktaydı.
Gülümsedim. "Efendim?" Koşarak yanıma geldi ve hemen yanıma gelince yavaşladı. "Bu olaylar gerçek mi? Kızım ben senin yerinde olsam o babayı yerle bir ederdim!" Cevap vermemi bile beklemeden laflarını ardı arkasına sıralıyordu. "Ya bu adam nasıl bir adam!" Büyük bir heyecanla "ayyyyy! Benim arkadaşım en büyük aşiretlerin 1. En iyi torunu mu?" Ona yakışmayan büyük bir ciddiyetle "yanlış anlama aşiret olman seninle arkadaş olmama sebebiyet vermiyor." Kafamı önemli değil anlamında salladım.
"Bugün hava çok sıcak niye ceket giydin?" Gülerek ona baktım. "Şu sıcak hava da bot giyen kız mı bana söylüyor?" Gülerek omuz silkti. "Moda işte, sen niye giydin?" Ellerimle okulu işaret ettim. "Sınıfa gidince anlatırım. Çünkü uzun bir hikâye." Diyince hiç zorlanmadan kabul etti.
Koridor boyunca herkesin bana hakeretleri bütün zihnimi kaplamıştı.
"Ucube, katlak, kaşar, babasız, gurursuz, hileci, aptal, bok çuvalı..."
Bir an da koridorda durdum ve bana babasız ve hileci diyen kıza doğru ilerledim.
Ona pişkin pişkin gülümsedim. "Doğru ben babasızım ama bilmediğin bir şey var benim sadece babam değil hiçbir ailem yok. Ben kimsesizim." Okulu gösterdim. "Bu okul var ya?" Dedim ona istercesine. "Bu okulu kendi emeklerimle kazandım ve... ve senin gibi bir okumuş ve burayı kazanan bir insanın cahil olma yükünü nasıl kaldırıyorsun?" Ağzını açtığı an lafını kestim ve dev ettim. "zeka dersler ile ölçülmüyor. Zeka sosyal beceri ve sosyal hayatmızdaki davranışlar ile ölçülür ammavelakin sende ölçülecek bir zeka göremiyorum." Dedim ve bağırarak "hepiniz okummuş bir âlim olmuşsunuz ama adam olamamışsınız!"
Diyerek Duru'num koluna girip, sınıfa doğru ilerledim. Duru kolumu çekerek "kızım yakıyosun!" Demesiyle zorla gülümsedim. Ben sadece içimdekileri döküp, rahatlamıştım. Bu dünya da içinde tuttup ta dillere dönemeyen milyarlarca insan vardı. Kim bilir belki bir gün içini döküp, dünyayı yakarlardı.
(Yazar notu: var mısınız benimle birlikte dünyaları yakmaya?)
Sınıfa girdim. Bütün uğultu kesilmiş, bir tek kulağıma bütün heyecanı ile bana bir şey anlatan Duru'nun sesi vardı. Herkes beni inceledikten sonra gözünü devirip tekrardan konuşmaya başladılar. Yutkundum, okul değiştirsem iyi olucaktı, sanırım.
Duru yanıma oturup o muhteşem ötesi aşığını anlatmaya devam etti. Adını bile bilmiyordu, hatta yüzünü bile görmemişti. Sadece sesini biliyordu. Aşk ile yeni tanışmıştı cidden bu hâli çok komikti ama bir o kadar da sevimli.
Kapı açılma sesi ile herkes başkası ile konuşuyordu. Ben ise Duru'nun nazik ve kibar erkeğini dinliyordum. Kürsüye giren hoca ile yutkundum. Herkes ile aynı anda yutkunduğuma emindim. Çünkü gördüğüm kişi Cengiz Kurtoğlu'ndan başkası değildi. Adam hortlak gibi her yerden çıkıyordu mübarek!
O kadar insanın içerisinden bana bakarak konuşmaya başladı. "Artık sizin öğretmeninizim." Fısıldaşmalar büyük bir hayali yumak hâline gelince Cengiz elini sıraya sertçe vurmasıyla sessizlik kümesi diye yeni bir küme açılmıştı.
"Hocam benim canım acıdı." Büyük bir imâ ile "başkasından öğrendim." Uzun boylu erkek çocuğu. "neyi?" Bana gülerken baktı. "Sertçe vurmayı." Arabasının kapısını hızlı bir şekilde kapatmamdan bahsediyordu! Romantik odunu sevince böyle oluyordu!
Gözlerimi devirmemle gülerek dersi anlatmaya başladı.
Konu çizgileri, çizgilerin insanların üzerinde oluşturduğu etkiydi.
Birisi elini kaldırdı ve sordu "hocam hangi çizgi stili aşkı temsil eder?" Hayır, dalga geçmiyordu. Çok ciddi bir şekilde bunu sormuştu. "Aşkın bir çizgisi yoktur ama aşk karmakarışık bir duygu olduğundan birden fazla çizgi türünü çizerek yapabilirsin. Mesela birisine aşık olursan onlarca duygu hissedersin. İşte çizgilerde aşkı temsil etmesi için bu gereklidir. Bunu sorduğun iyi oldu. Açıklamak istediğim bir şey var." Bütün sesler kesildi herkes Cengiz'e odaklandı.
"Yarışma var. Konu aşk. Onunla ilgili bir şeyler ortaya koyacaksınız. Bunun için seçtiğim öğrenciler: Asena Göktürk, Beyza Bayraktar, Emre Çoban." Lafı bittiğinde Beyza "ben babasız biriyle aynı konuda olmam, siz hangi gruptaydınız?" Ağzını yırtarım bu kadının!
Cengiz'e bakarak "ben neredeysem o orda, başka soru?" Kız çirkefçe "ne alaka?" Cengiz'e bakmayı sürdürerek "İşte senin sorduğun soru aynı benim dediğim gibi alakasız değil. Sen onun kimi oluyorsun da soruyorsun?" Göz devirerek Cengiz'e tekrardan aynı soruyu sordu. Cengiz ise aşk konulu yarışmada jüri olduğunu söyleyip, sınıftan çıktı. Şimdi bu kızı haddini bildirmez miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimli Tasarımcı
ChickLitAşiret ailesi yüzünden zorla evlendirilmek üzereyken evden kaçan bir kız, aslında gerçek ailesi olmadığını öğrenirse ne olur? Çünkü gerçek bir aile bunu yapmazdı. Aşiret bir tasarımcı kulağa biraz garip geliyor değil mi?