Üniversite

1.2K 47 35
                                    

Akşam 7 gibi kalktım. Yataktan doğrulurken bacaklarım çok ağrıyordu. Ayağa kalkıp hemen yanımdaki aynadan kendime baktım.

Saç spreyinden dolayı saçlarım bozulmamıştı ama aynı şeyi elbisem için söyleyemezdim. Ayakkabılarım ise kirden gözükmüyordu.

Hemen odada kesici bir alet aradım. Banyoya, dolaplara baktım ama yoktu en son yatağın yanındaki çekmeceye baktım. Bir tane makas vardı.

Üstümdeki kıyafeti çıkarıp, üstüme rahatsız olduğum için çarşaf ile kapattım.

Mavi elbiseyi yatağa serip ne yapmam gerektiğini düşündüm. Elbise alakasız yerlerden yırtılmıştı ve bazı yerlerinde ise çamur vardı. Kolların bazı tarafları ise yırtılmıştı.

Dışımdan "elbiseyi dümdüz kessem baya kısa ve rahatsız edici olur ama kıvrımlı bir şekilde kesersem bazı taraflar uzun bazıları kısa olur ve bu sayede birbirleri ile örtüşürler." Diye mırıldandım. Tırnağım ile kesiceğim yerlerin izini çıkardım ve büyük bir dikkat ile kesmeye başladım.  Kol kısmına gelince kolları sıfır kol olucak şekilde kestim. Boğaz kısmı çok absürt durduğu için göğsüm gözükmiyecek şekilde kestim. Elime alıp, elbiseye dikkatlice baktım. Elbise yepyeni duruyordu ve oldukça modern.

Üzerimdeki çarşaflardan kurtulup, yaptığım elbiseyi giydim. Çok şık duruyordu.

Kirlenmiş beyaz ayakkabılarımı ise şu ile yıkayıp tertemiz yapmıştım.

Oda anahtarını alıp, yemek yemek için en alt kata indim. Gördüğüm en temiz şeyleri yiyerek karnımı doyurdum.

Artık gitme vaktim gelmişti. Aslında yarın gidebilirdim ama bu kadar kötü bir yerde konaklamak istemiyordum. Hava fazla kararmadan gitmeliydim.

Odaya tekrardan gitme gereği duymadan direkt lobiye gittim. Kadın önce bana sonra da elbiseme sanki hayalet görmüş gibi baktı ama onu umursamadan anahtarı verdim ve dağ evinden çıktım.

Telefon ile sıradan bir taksi çağırıp da evin önünde beklemeye başladım hava tam kararmadığı için hava ne soğuktu ne de sıcak.

Yaklaşık yarım saat sonra taksi geldi o kadar hızlı gelmesine şaşırmıştım.
Çünkü buralar çok ıssız yerlerdi ve doğal olarak 2-3 saat sonra gelmesi lazımdı ama benim işim acil olduğu için hemen normal taksilerden büyük olan taksiye bindim.

Adam oldukça yaşlı ama bir o kadar dinç gözüküyordu. Ben onu incelerken "nereye gidiyorsun, bacım?" Dedi. Onun bunu demesi ile irkilirken " Marmara Üniversitesi." Adam bana şaşkınca baktı. "Aa öğrenci misin?" Kafamı salladım. "O zaman benden olsun. Öğrencilere tam destek." Diyerek gülümsedi. "Teşekkür ederim." Dedim. Zaten sınırlı param vardı. Onu da boş bir gurur yüzünden kaybedemezdim.

Dışarıya baktığımda herkes dondurma yiyordu. Nedense dondurma hiç yememiştim ama canım şu an acayip derce de dondurma çekmişti.

Araba çok büyük bir okulda durdu. Burası Marmara Üniversitesi'ydi. Arabadan çıkmadan önce "acaba adınızı öğrenebilir miyim?" Gülümseyerek "adım Mustafa Yılmaz." Ben de aynı şekilde ona gülümseyerek "benim adım Asena Göktürk." Diyerek kapıyı kapattım.

Arkamdan gelen egzoz sesi ile üniversitesiye doğru adımlamaya başladım. Herkes bana bakarken, ben tedirginlik ile kolumu okşuyordum.

Arkamda hissettiğim el ile tedirgin bir şekilde arkamı döndüm. Karşımda benden 5 santimetre daha uzun olan ve şık giyinimli bir kız bana bakıyordu.

Büyük bir sevinç ile "sende mi moda tasarım okumak için geldin?" Bunu anlaması ile kaşlarımı çattım. "Nasıl anladın?" Alayla gülümsedi ama bu gülümseme çok samimiydi. "Üstündeki elbiseden. Söylesene nerden aldın? Çok güzel. Özel kesim olmalı." Çatılı kaşlarımı bir kenara bıraktıp gülümsedim. "Ben kendim yaptım. İlk önce elbise aldım sonrasını kendim tasarladım." Ağzı açık bir şekilde beni dinledi. "Vay canına, çok güzel. Demek yeni stilistimiz sensin."ondan uzaklaştım. "Nasıl yani?" Şokla kaşları havalandı.
"Burda her zaman yetenekli kişiler stilist olur. Yani okurken stilist olur. Ünlülerin kıyafetlerini ayarlarlar veya kıyafet tasarlayıp, şirketlere satarlar."

Bu harika bir fırsattı. Eğer yeteğinimi gösterirsem çalışabilirdim. İlerleyerek konuşmaya başladım. "Ne zaman geliyorlar?" Elini omzuma attı. "Şanslısın bugün geliyorlar." Gözlerim sevinç ile parladı. "Peki beni müdüre götürebilir misin?" "Tabi ki, adın ne?"
Tedirginlikle "Asena. Senin?" " Duru." Dedi. Daha sonra havadan sudan konuştuktan sonra müdürün odasına gelmem ile el sallayıp vedalaştık.

Müdürün odasının önündeydim. Bu yüzden ellerim titriyor, avuç içlerim ise terliyordu. Zor da olsa kapıyı tıklattım. "Gel." Komutunu işittiğimde kapıyı açıp, odaya girdim.

"Merhaba, ben Asena Göktürk. Birkaç hafta önce kayıt olup iptal ettirmiştim. Şimdi tekrardan kayıt olma ihtimalim var mı?" Sesim çok titrek ve endişeli çıkmıştı. Müdür benim aksime mutlu bir şekilde "aslında bu kabul edilmezdi ama senin puanın gayet iyi ve üstündeki kıyafete bakılırsa yeteneğin var. Şimdi istersen burslu bir öğrenci olarak kayıt yaptırabilirsin." Gözlerim umut ile parıldadı. "Tabiki. Bu arada yüzde kaç burs?" Bumu demem ile biraz utanmıştım ama merak ediyordum. "%300 burs." Demesi ile gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Çok teşekkür ederim."

"Ne demek. Duru'yu tanıyor olmalısın. Ondan ders programını iste. Bu arada sınıfınız bir alt katta ve adı B1." dedi. Bende ona tekrardan teşekkür ederek ordan ayrıldım.

Ders programını almadan alt kata sınıfa gittim. Zaten ordan birisinden alırdım.

Koridorda kimse yoktu. Demek ki ders zamanıydı.

Kapıyı çaldım. Gel konutunu beklemeden içeriye daldım. Karşımda annem ve babam duruyordu.
Onu görmem ile ellerim titremiş geri geri adınlamıştım.

Ben istemediğim birisi ile evlenip, hayatımı karartamazdım. Onları çok severdim ama ne benim fikrimi soruyorlardı ne de beni dinliyordu. Onlar çok bencildi.

Annem bana doğru yaklaştı, o bana yaklaştıkça ben de bir adım geri gidiyordum. 

Nasıl bana yaklaştığını anlamadan saçımdan tutup, beni dersin işlendiği -sahnd gibi bir yere- çekti. Saçımı çekerken "amAnne! Yapma!" Elleri ile saçlarımı bıraktı.

Sinirli bir şekilde bana bakıyordu. "Senin yüzünde tüm aşiret bizi konuşuyor! O adama kaçırıldı dedik! Gidip paşa paşa o adamla evleniceksin! Sana okumak yok!" Eli ile kıyafetimi gösterdi. "Bir de başımıza fahişe mi kesileceksin!" Onun bunu demesi ile gözlerim doldu. Onun üzerine doğru adımladım ve onun aksine sakin bir ton ile "kadın okuyacak ve senin gibi bir cahil  olmayacak. Bu kıyafetleri giymek fahişelik değil. Sadece ağanın torunu diye onunla evlenmicem. Bırak doğruyu söyle. Seninle ev-len-mi-cek de." Dediğinde eli havaya kalktı. Ani refleks olarak yüzümü korudum. Herkesin ağzından "aaa" sesi duyuldu. Ben tokatın gelmemesinin şaşkınlıklığı ile yüzümü açtım. Annemin elini biri tutuyordu.

Elim sahibine baktım. Karşımda tüm şehveti ile dünyaca ünlü tasarımcı Cengiz Kurtoğlu duruyordu.

Sevimli TasarımcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin