Saif

1.9K 63 107
                                    

Konağın merdivenlerinden ağır ağır inerken herkesin masada olduğunu fark ettim. Herkes özenli kıyafetlerini giymiş ve özellikle bütün ev toplanmıştı. Hizmetliler ise bugün ayrı bir telaş içindeydi.

Merdivenlerden indiğim sırada Selma yani annem koşarak yanıma geldi. "Deli kız, sen daha hazırlanmadın mı?
Aşiretimizin ağası geliyor." Kaşlarım şaşkınlıktan havalandı. "Anne o buraya gelmez ki?" Omzuma vurup, gülerek konuştu. "Zaten hâl hatır sormaya değil kız istemeye geliyor." Böyle bir şey neden benim son dakika haberim oluyordu ki? Ağzımı açıcağım sırada annem beni ittirerek odama doğru sürükledi. "Hadi kızım giy gel." Dedi ve odamdan çıkıp gitti.

Yatağımın baş köşesinde açık mavi bir elbise gördüm ve yanında ona uygun mavi bir ayakkabı ve saçımı yapmam için bir kaç ıvır zıvır. Elbiseyi elime alıp inceledim. Elbise üst taraf ve iki taraf olarak ikiye ayrılıyordu. Üst tarafı bedenimi tam sarmalıyacak bir şekilde tasarlanırken alt kısım ise oldukça bol ve ayak bileğimde bitiyordu. Göğüs dekoltesi yoktu-sadeydi- ve uzun koluydu. Bu havada uzun kolu mu giyilirmiş?

Ayakkabı ise kısa olan boyumu daha da uzatıcak bir şekilde topukluydu.

Kıyafetleri büyük bir özen ile giymiştim. En sonda topuklu ayakkabıyı. Bedenime tam uyumuştu ve oldukça güzeldi.

Saçlarımı ise tarayıp, dümdüz yaptım. En son hiç boyatılmamış olan saçlarımı bozulmasın diye sprey sıktım.

En son ise dün gece kuzenim Selen ile sabahladığımız için göz altlarımı kapatıp odadan çıktım.

Acaba Selen nasıl olmuştu? Ben gelin olsam her yerimi takı ile doldururdum. Ne de olsa aşiret ağasına gelin gitmek çok zordu. .

Kırmızı halı serilmiş merdivenlere göz devirerek merdivenlerden dik duruşum ile indim.

Merdivenlerden indiğimde halam beni alkışlarken "çok güzel olmuş benim kızım." Değinde ona bir öpücük gönderdim ve tek gözümü kırptım.

Salona doğru giderken topuklu ayakkabılarım sesi evdeki karmaşa ve gürültünün içinde kayboluyordu. En son siyah ve kahverengi tonlarındaki koltuğa oturdum.

Yaklaşık 5-6 dakika geçmişti ama ne Selen burdaydı ne de ona ait bir iz. Herhâlde hazırlanması uzun sürmüştü. Yani ben bile 30 dakika da hazırlandıysam onun en az 1 saat hazırlanması gerekirdi. Hem o ağanın torununu yanıktı. En süslü elbiselerini ayırt etmekte zorlamıştır.

Diye düşünürken kulağımı korna sesleri doldurması ile birlikte içimde büyük bir endişe doğdu. Acaba Selen hazırlanabilmiş miydi?

Topuklu ayakkabılarım izin verdiği kadar merdivenlere doğru koşmaya başladım ta ki annem beni durdurana kadar. "Anne çekil önümden Selen'e haber vericem." Annemin kaslarını çatıp bana bakması ile geri geri gittim. "O gelmicek!" Geri geri giden adımlarım duraksadı. "Neden? Onu istemeye gelmiyorlar mı?" Anne bir an da kahkaha attı. "Deli kız, beni delirtceksin! Seni istemeye geliyorlar niye o gelsin ki?" Bu cümlesi karşısında sendeleyip, duvara tutundum.

O yüzden Selen'i bütün bunlar yaşanırken görememiştim. Bana küsmüş olmalıydı. Onun hayallerini elinden almıştım. Ben bunu nasıl yapabilmiştim? Kalbime büyük bir ukte kondu.

Yaşadıklarımın şokunu daha atlatamamışken korna sesleri durdu ve zil sesi bütün evi esir aldı.

Konağın zil sesini çok severdim ama bu zil sesi hayatımın en iğrenç sesi olarak aklıma kazınacaktı. Belki de çoktan kazınmıştır?

Herkes beni çağırken yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip kapıya doğru olabildiğince yavaş adımlar ile yürüdüm. Ne yazık ki 45 saniye içinde demir kapının yanındaydım. Bu süre içinde sürekli zil çalmış, başımı ağrıtmıştı.

Boğazımdaki düğümü çözmek imkansızdı ama yine de bir umut yutkundum ama o düğüm hiçbir zaman açılmamak üzere düğümlenmişti.

Herkesin ısrarı üzerine kapıyı açtım. Karşımda klasik ağa kıyafeti ile karşımızda duran Mehmet ağa vardı. Onlara zorda olsa "hoşgeldiniz"dedim. Elini uzatması elini öptüm. Sonra onun torunu yani Saif geldi. Karşımda çok özenli bir şekilde bir Saif vardı. Normalde böyle değildi. Normalden çok özenliydi. Bana gülerek elindeki çikolataları ve çiçekleri verdi. Onu yanımdaki anneme verdim. Vermem ile bana sarıldı. Ellerim hava da kalmıştı. Bunu ben bile fark edemezken annemin sırtımı cimciklemesi ile ona karşılık verdim.

Ona sarıldığım sırada Saif kulağıma fısıldadı. "seni çok seviyorum." Bu cüretkarlığı yutkunmamı sebebiyet verirken ondan ayrıldım. Sonra tek tek herkesi ağırladık. Benden büyüklerin elini öperken benim yaşımda ve yaşlarıma yakın kişilere sarılıyordum.

Evin büyükleri koltukta otururken bazıları sandalyelerde, bazıları ise yerde oturuyordu. Herkes havadan sudan konuşurken Mehmet ağa "e gelinimiz kahve yapsın da sebebimize gelelim." Demesi ile irkildim. Hemen gülerek "tabi." Diyerek ordan kurtuldum.

Hemen bir Türk kahvesi alıp, tencere de kaynatmaya başladım. Bu süre boyunca aklımdan Selen hiç çıkmamıştı. Kahveleri tencereden fincanlara koyarken arkamdan Selen'in sesi gelmesi ile gözlerimdeki ışıltı ile ona baktım. "Selen bana yardım et!" Bana hâlâ kızarmış ve boş gözler ile bakmaya devam ediyordu. "Gerçekten onunla evlenmek istemiyor musun?" Kafamı aşağı yukarı hareket ettirdim. Derin nefes verdi. "Odama git. Orda spor ayakkabılarımı giy ve orda biraz para olacak. Biraz idare eder ve unutmadan diyeyim. Telefonumu alabilirsin. Şifresi 1719-yaşlarımız-. Odamda merdiven var ordan kaç." Sözü bitince ona koşarak sarıldım ve kızarmış yanaklarından öptüm ve ona son olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde memnuniyetle baktım. "Sana çok teşekkür ederim. Allah seni hep korusun." Diyerek topuklu ayakkabılarım ile koşabildiğim kadar koşmaya başladım.

Merdivenlere serilmiş kırmızı halıları geçtikten sonra karşımda Selen'in odası vardı. Odasını açtıktan sonra yatağın üzerinde dediği gibi bir spor ayakkabı, telefon ve para vardı. Hemen spor ayakkabıyı giyip, telefon ve bir miktar parayı aldım.

Pencereyi açıp, merdivenlerden indim. Her yer ormanlıktı. Sadece 1-2 kilometre ileride yol vardı. Eğer yol tarafına gidersem yakalanma ihtimalim yüksekti. Mecburen bileğime kadar uzanan elbisem ile yola devam edicektim.

Yaklaşık 3 saattir ormanda yürüyordum. Elbisem yırtılmış, beyaz ayakkabılarım kirlenmişti. Kahvaltı yapmadığım için açlıktan ölmek üzereydim.

En sonunda bayılmamak için telefondan haritalar kısmına girip yakında bulunan bir otel aradım. Tek gecelik ücreti 350 liraydı ve yemek vardı. En önemlisi 15 dakika sonra oraya gidebilecek olmamdı.

Ne kadar yorulsam da elbisemi beni rahatsız etmiyecek şekilde toplayıp koşmaya başladım. Koşarken bir yandan navigasyona bakıyor bir yanda da bir yerlere takılmamaya dikkat ediyordum. En sonunda otele geldiğimde buranın fotoğraftaki gibi dağ evi olduğunu fark ettim.

Hemen koşarak dağ evine girdim. İçerisi koyu tonlar ağırlıklı olarak dekore edilmişti.

Lobiye gidip, filmlerdeki gibi konuşmaya başladım. Çünkü hiçbir zaman kendim için oda ayarlamamıştım.

"Merhaba, ben tek kişilik bir oda rica edicektim." Kadın bana tuhaf tuhaf bakarak "kaç günlük?" Onun aksine ben gülümseyerek "bir günlük." Dedikten sonra kadın bilgisayar ile birkaç tuşa basıp "350 lira." Değinde elimdeki 350 lirayı ona uzattım. Parayı alması ile anahtarı verdim üstündeki kat ve oda numarası ile odama gittim.

Oda tek kelime ile vahşetti. Her yer kırık, döküktü ama ben her şeye rağmen kendimi taştan bile daha sert olan yatağa kendimi attım ve gözlerim yorgunluğum ile birleşince yavaş yavaş kapandı














Merhaba! Ani bir karar ile bu hikayeyi yazdım ve hiç de pişman değilim. İyi ki de yazmışım. İnşallah tutar. Çünkü en emek vererek yazdığım hikaye bu.

Sevimli TasarımcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin