Sürpriz

218 10 4
                                    

Issız bir caddede kendimden bağımsız bir gemi misali ilerliyordum.

Ne mutluydum ne de mutsuz. Tam ortalardaydım. Bu ince çizgiyi sadece bir olay bozabilirdi. Ya çok mutlu olucaktım ya da çok üzgün.

Hayattan bezmiştim. Canım hiçbir şey istemiyor, zaten kapanmak üzere olan iştahım daha da kapanmıştı. En azından kaçmasaydım, şu an hayattan bezmiş olmazdım ya da ölüm köşelerinde olurdum.

Arkamdan gelen dal sesiyle arkamı döndüm. Kalp atışlarım sadece küçük bir köpek yüzünden bu kadar hızlı atmasına gülmemek elde değildi.

Köpeğin gelmesini bekledim ve en sonunda yanıma korkak ve titrek adımları ile gelince yanına eteğim açılmıcak, aynı zamanda kedinin kormayacağı şekilde eğildim.

"Naber köpecik?"

"Büyük ihtimalle gecenin bir vakti neden böyle olduğumu sorguluyorsun demi?" Güldüm. Gülmem ile köpek geriye adımladı.

"Köpecik, seni de mi annen terk etti? Çünkü küçük ve yavru bir köpek için buralar fazla tekin değil. Gerçi benim içinde değil."

"Hayatım tam tamına 23 Mart 2025 yılında sona erdi. Hayatım tam orda karardı. 24 Mart 2003'de zaten ailem terk etti" gülerek "evet yarın benim doğum günüm! Çok iyi değil mi? Artık yalnız kutlucam, çünkü başka kimsem yok. Artık bende kimsesizim. Artık sokaklar benim dostum, en azından olduğu gibiler yalan söylemiyorlar. Ama tekin yerler değil, o yüzden el ele verelim olur mu köpecik?" Anlamadı geriye çekildi. Orda kalbim yerle bir oldu. Güldüm.

"Doğru ya, annesinin bile istemediği bir kız ile niye el ele verirsin ki?" Ayağa kalktım.

"Unutma köpecik, yanında kimse durmuyorsa kapı gibi olmayı biliceksin. Çünkü kapılar tek başına dimdik durur." Beni anlamış gibi iki ayak üstünde durarak "hav"dedi. Gözlerim doldu. "Benim yetiştirdiğim ilk başarılı öğrencisin. Afferin." Diyerek kucağıma aldım.

"Köpecik annemden bile sıcaksın. Daha ona bile dokunmadım ne kadar da ironik değil mi?" Başına okşayarak "küçük kız büyüdü ve bir kadın oldu." Onu soğuktan sararak "artık seninde gerçek bir köpek olma vaktin." Diyerek ilerlemeye başladım.

Hayat çok ironikti. Birkaç gün öncesine kadar ailem sandığım kişiler ile çok iyi anlaşıyordum, sonra gerçek ailemi öğrendim. Onlsr beni istemedi. Gözlerim açıldı. Benim üniveriste ne olucaktı?!

Hemen yaklaşık benden 1 saat uzaklıkta olan Marmara Üniversitesine doğru yürümeye başladım, çalıştım.

Cengiz Kurtoğlu

Kız yer yarılıp içine girmişti sanki! Eskisi gibi her yerde aradım ama yoktu. Onu dinlememiştim. Onu dinleseydim belki şimdi kollarımda olucaktı. Ben... ben çok büyük faka basmıştım. Keşke onun dertlerini tasalarını dinleseydim. Çok bencildim. Yaşadıklarını önemsemeden direkt aşkımı ilan etmiştim. Çok büyük hata etmiştim. Saif'den bir farkım kalmamıştı. Çalan telefon sesi bomboş odayı doldurunca arayan kişiye baktım. Rehberinde yoktu. Ciddi ses hâlime bürünüp

"Buyrun?"

Kısık bir sesle " Cengiz ben Burak. Asena şuan Marmara Üniversitesi yolunda ilerliyor." İçime büyük bir umut doldu. Büyük bir heyecanla Burak'ı dinlemeye devam ettim.

"Kız niye bu saatte üstelik bu havada tek başında?! Elinde bir de köpek var. Onla deli gibi lafladı ama pek iyi değildi." Mutluluk rüzgarda tek başına kalmış bir mum gibi söndü.

"Canlı konum at geliyorum." Diyerek hazırlanmaya başladım. Bu iş burda biticekti. Tamam, birazcık aceleye gelicekti ama ben onu her şeyden çok istiyordum. Bana dünyaları vaadetseler hiçbiri Asena kadar değerli olmazdı, olmazdı.

Ceketimi giyip, hızlıca arbaya bindim. Burak'ın attığı konuma doğru sürmeye başladım.

Burak Soydan

Asena şizofren gibi bir oraya bir oraya gidiyordu. Bir yandan da köpekle konuşuyordu. Bazen kendi kendine espri yapıyor ve gülüyordu ama bu gülüş gerçek gülüş değildi. Mecburiyet içiren bir gülüştü. Bu yüzden yutkundum. Kızın hayatı birkaç gün içerisinde mahvolmuştu. Üstelik onu aileye kabule etmemiştik.

Yüreğime konan vicdan azabı onun için ölümü bile göz alıcağımı fısıldıyordu.

Arkasını biranda dönmesi ile önümdeki arbaya saklandım.

Asena bilerek bağırarak "köpecik biz nereye gidiyoruz biliyor musun?" Gülerek "evet kardeşimi okuldan almaya!" Ona biraz daha sarılarak "çünkü o da benim gibi asker olmak istiyormuş." Kadınların ve kız çocukların geldiği hâli görünce en üst kattan atlayasım geldi.

Arkadan gelen araba farına döndüm. Bu Cengiz'in plakasıydı.

Arbadan pijamalı bir şekilde inmesi beni kahkaha atmama sebebiyet verirken pijamanın üzerinde deri ceket giymesi daha da ikonikti. Dünyaca ünlü moda tasarımcısının yaptığı kombin pahabiçilemezdi.

Cengiz hızlı adımlar ile Asena'ya doğru yürüdü. Asena uçan bir tavuk görmüş gibi bakıyordu.

Cengiz'in duvar gibi sert olan yüzü, Asena'nın pamuk gibi yumuşak olan yüz ifadesi birbirine değmeye ramak kalmıştı. Cengiz ona elini uzattı ama Asena o eline bile bakmadı. Sadece onu izledi.

"Asena, olan her şeye rağmen, yaşadıklarına rağmen," kollarını havaya kaldırarak genişçe yarım oval yaptı. "Tüm bu olmazlara inat" elini eskisiona uzattı. "Tutar mısın?"

Kaşlarım birbirine girdi. Bu ne ayaktı? Allah'ım deliricem! Hani patrondu? Hem zaten patron niye gelsin ki? Onu sorguya çekicektim hata bende! Asena kabul etme be kızım etme!

Asena'nın kasları havaya kalktı ve şaşırmış halinden eser kalmadı. Bilmiş bir şekilde elleri ile Cengiz'i gösterdi. "Bir moda tasarımcısı için bu kadar değerli miyim?" Cengiz sert tavrından taviz vermeyerek "sen bu kadar değersiz değilsin Asena." Lan o benim kardeşim değil mi? Abisinin yanında niye ona karşı yürüyor? Yürüse daha iyi ışınlanıyor arkadaş!

Asena Cengiz'in deri ceketini düzeltti ve elini onun göğsüne koydu. "Orda ne dicektim biliyor musun?" Kafasını hayır manasında salladı. "Sen bitersen birlikte var olmasını biliriz dicektim" elini onun göğsünden çekmesi ile Cengiz onu bir anda kendisini çekip sarıp sarmaladı. Saçlarını uzun uzun öptü. Tabi bu sırada Asena hanım ona sarılmayı ihmal etmedi.

Bir anda ortaya çıkarak.

"Açılın polis!"














Salgın adlı bir kitap yazıyorum şans verirseniz çoooook sevinirim.

Sevimli TasarımcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin