Gerçek ne miydi? Rahip Mihai de bilmiyordu. Ama Maria'ya hissettirmeye çalışmıştı.
"Gerçeğin tadı çok hoş Mihai bey"
Rahip Mihai, Tanrı'ya olan sevgisini bir kadına verdiği için Maria'nın gözünde rahiplik sıfatını yitirmişti. Sadece Mihai'ydı o artık.
"Özür diliyorum sizden ama gitmenizi rica edeceğim."
Maria nedenini biliyordu. Havva rolünü üstlenerek Adem'i yani Mihai'yi yoldan çıkarmıştı. Amacı da buydu zaten Maria'nın. Rahibin sıfatını çalmak ve onun Tanrı'ya vereceği sevginin üzerine konmak.
Maria kalktı, üzerini giyindi ve kapıdan dışarı çıktı. Dış kapıya geldi ve kilidi çevirerek kapıyı açtı. Rahip ona veda bile etmemişti. Maria çıktı ve gitti.
Rahip artık Maria'nın tadına varmıştı. İstediği şey Maria değil, onun ulaşılmazlığıydı. Tanrı'dan af dilemek istedi ama karşısına çıkacak yüzü yoktu. Kiliseye gitmek için hazırlandı ve kapusenini giydi.
"Tanrı'm affet beni, şeytana uydum. Sana vereceğim sevgiyi bir kadın parçasına verdim. Üstelik bu kadın uğruna inancımı göz ardı ettim. Affet beni aşkın tadına ben de varmak istedim ama asıl istediğim bu değilmiş. Tanrı'm Maria'yı benden uzak tut yoksa ben kendimi tutamayacağım."
Kiliseye vardığında Rahibe İzabela onu karşıladı. "Geç kaldınız sayın rahip, önemli bir şey yok ya?"
Rahip onu duymamazlıktan geldi ve odasına geçti, hala Maria'yı ve onun bedenini düşünüyordu. Gerçeğin tadı bu kadar tatlı mıydı? O kadar tatlıydı ki boğazında balgam hissi uyandırıyordu, bu balgam onu boğuyordu, çıkarmak istiyordu ama ne kadar öksürürse öksürsün boğazından çıkmıyordu. Bu balgam ikinci bir adem elmasıydı sanki. Boğazında bir yumru oluşturmuştu. Kapısını biri tıkladı ve cevap beklemeden içeri girdi. Gelen Doktor İlyas idi.
"Merhaba rahip bey, buraya sizden özür dilemeye geldim. Düşündüklerimin arkasındayım yanlış anlamayın. Özür dilememin sebebi size saygısızlık ederek masayı terk etmemdi. Beni affedin."
Rahip bu aşağılık yüzü görmekten memnun değildi. Özür dilemesini bekliyordu, çünkü her dönek terk ettiği masaya geri dönerdi.
"Sizi affediyorum Doktor İlyas ve eğer ki benden özür bekliyorsanız, dilemeyeceğim. Tek özürüm özür dilemeyecek olmam, özür dilerim. İnsanların eşitsizlikleri her yerde sürer, böyle olmalıdır da. Sizse bir ütopyada yaşıyor, insanları eşit görüyorsunuz. Böylesine mantıksız bir fikre saygı duyacak değilim. Demokraside bile herkes eşit oy kullanıyorken, devlet yönetimini cahillere bırakıyoruz. Peki söyleyin bana demokraside eşitlik bile kusurluyken, Tanrı katında insanlar nasıl eşit olabilir?"
İnsanlar eşit değillerdi rahibin gözünde. Üst insana inanıyordu ve bu ideolojiyi benimsiyordu. Üst insan olmak, Tanrı'ya ulaşmak için her gün çabalıyordu. Bunu insanlara yardım ederek, onları temizleyerek yapıyordu. İlyas'ın da bu düşüncelerden arınması lazımdı."İnsanların cahil olması onların suçu değil, toplumun onlara veremediği imkanların suçudur. Kimse cahil olduğu için cezalandırılmamalı veya daha aşağılık bir durumda olmamalıdır. İnsanların yaptığı tercihler onların değerini belirlemez, insanlar varolduğunda zaten değerlidirler ve insanların düşünceleri bu değeri aşağıya çekmez."
İlyas'a göre insanlar varoluşundan itibaren değerliydi ve bu değeri hiçbir şey eksiltmiyordu. Kimse kimseden üstün veya alçak değildi, olmamalıydı da. İnsan sürekli gelişmeliydi, herkes birbirlerini geliştirmek için uğraşmalıydı. Toplum yararını düşünen, bireylerin mutluluğunu da sağlamış olurdu.
"Katılmıyorum, maymunlarla insanların arasındaki gen farklarının bu kadar düşük olmasına rağmen büyük bir fark yaratırken insanlar kendi aralarında bile nasıl eşit ve aynı olabilirler? Küçücük farklar devasa değişikliklere yol açar. Hiçbir insan diğer bir insanla aynı değildir. Kimisi üstün kimisi alçaktır. Doğanın kanunu bu şekilde, verim sağlayamayan ezilir ve dışlanır. Üstün insanlar kendini sürekli geliştirir ve önüne çıkan tüm etiksel engelleri aşarak ilahiyata ulaşır. Hepimiz sıradan insanlarız ama bunun farkında değiliz, hepimiz üstün insan olmalıyız. Toplum ancak böyle gelişir."
"Yanılıyorsunuz, eski zamanlarda insanlar eşitlerdi ve herkese eşit pay düşerdi. Kimisi avlanır, kimisi toplar, kimisi pişirir, kimisi yönetirdi ama değişmeyen bir şey vardı: herkes yerdi. Yemeliydi de, nasıl ki herkesin farklı yetenekleri var, herkesin üstün olduğu farklı konular vardı. Ama bu, onların değerini belirlemiyordu, herkesin yeme hakkı vardı. Herkes çalışır, toplumunu geliştirmek için uğraş sağlardı. Şimdilerdeyse bazı insanlar yatarken bazıları onları doyurmak için kıçını yırtıyor ve yiyebildiği paysa doyurduğu kimsenim yediğinin yarısı kadar bile değil."
"O zaman daha çok çalışıp doyurdukları insanların üstüne çıksınlar, bunu yapmakta özgürler. O doyurduğu insanlar nasıl durduğu konuma geldiyse onu doyuranlar da gelebilir, hepimiz insan değil miyiz? Kim ne kadar çok çalışırsa o kadar çok yemek kazanır. Doyurduğu insanlar zamanında çok çalışıp o yemeği yemeye hak kazanmış insanlar. Şimdi biz kimiz ki o çok çalışan insanlarla onları doyuran ezik insanları eşit tutalım, eşit yemek verelim."
"Hayat kimseye adil davranmıyor rahip bey. Kimisi yan gelip yatarak durdukları konuma geliyor kimisi de günde saatlerce çalışarak olduğu yerde sayıyor. Hayat bu, adil değil. Şimdi bu saatlerce çalışıp hiçbir şey yiyemeyen insanların suçu ne? Daha varlıklı bir ailede doğmadıkları için mi? Ya da varlığı boşverin. Daha zeki olup da yeni bir şey üretemedikleri için mi daha az yemeye mahkumlar? Şimdiki dünya, insanı sömürüyor, kimisinin karnını şişiriyor kimisininse kemikleri sayılıyor. Hepimiz insan değil miyiz? Değerimizi insanlığımızın belirlemesi gerekirken maddesel katkılarımız belirliyor. Herkesin çalışıp toplumunu geliştirmesi gerekirken çalışanlar çalışıyor, yan gelip yatanlar kazanıyor. Kimsenin kimseden üstün olmaması gerekir. Buna inandığımız inanç, benimsediğimiz idelojiler, dünyaya katkı sağladığımız şeyler, hepsi dahil."
Rahip artık bu sonu gelmez tartışmaya devam etmek istemiyordu. Belli ki doktor onu anlamayacaktı ve hayal dünyasından çıkıp da hayata gerçeklerle bakamayacaktı. Doktor İlyas kiliseden çıktı ve yürümeye başladı. Rahip ise onu henüz bırakmak istemiyordu. Onu evine kadar takip etti. Yokuşun hemen başındaydı doktorun evi. Rahip, doktorun evini öğrendiğine göre kiliseye döndü. Bir plan yapma kararı aldı. Doktoru öldürecek, onu bu hastalıklı düşüncelerden kurtaracaktı. Her düşünceye saygı duyulması saçmalıktı. Herkes birbiriyle eşit olamazdı. Rahip de üstünlüğünü belirtecek ve doktoru canını alarak hükmünü sürdürecekti.
Saat geçenin üçü olmuştu. Rahip elinde bir bidon benzinle doktorun evine geldi. Etrafi kolaçan etti ve kimsenin olmadığı bir anda evinin etrafını benzinle yıkadı. Benzinin kokusu etrafı sarıp sarmalamıştı. Rahip çakmağını yaktı ve eve son bir bakış attıktan sonra çakmağı alevleri başlatmak için yere bıraktı. Birkaç saniye bile geçmeden etraf cehennem ateşi gibi yanmaya başladı. Rahip oradan hemen ayrıldı ve sokakta yürümeye başladı. Sonunda Doktor İlyas'tan ve onun aşağılık düşüncelerinden kurtulmuştu. Tanrı ona teşekkürünü belirtmek için yeryüzüne inmeliydi ve rahiple el sıkışmalıydı. Böylelikle rahip Tanrı'yla olan işbirliğine devam edecek ve ona yakışır bir kul olmaktan gurur duymaya devam edecekti. Rahibin taptığı Tanrı öylesine yüceydi ki rahibi anlayabilecek yegâne varlık oydu. Kimsenin kendisini anlamasını beklemiyordu. Sokakta yürümeye devam ediyordu. Taktığı beresini çıkarıp avuçları arasına aldı ve sonraysa cebine koydu. Artık saklanması gerekmiyordu. Tanrı onun varlığını yeterince gizlemişti. Rahip Mihai'nin içinde yine o günkü sevinç vardı. Sokakta sevinç çığlıkları atmak istiyor herkese başardığı cinayeti anlatmak, takdirlerini toplamak istiyordu. Ama kimse onun eylemlerini destekleyemezdi. Kimse onun eylemlerini kavrayabilecek üstünlüğe sahip değildi. Rahip Mihai yalnız başına kahkahalara boğulurken evinin yolunu tuttu. Birini daha bu hayattan kurtarmıştı, ölen şahıs, onu öbür tarafta minnetini göstermek için bekliyordu. Rahip bunu hayal ediyordu. Herkes eşitse neden ölen kişi rahip değil de doktordu? Cevabı basitti: çünkü rahip gördüğü herkesten üstündü. Böylelikle rahip hükmünü can alarak sürdürmeye karar verdi bir sonraki kurbanı, hayır, müşterisini nasıl öldüreceğini düşünmeye başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaratılış Sancısı
General FictionVaroluşumuzun bir işkence olduğu apaçık ortadadır, peki Tanrı'nın isteği acı çekmemizse? Rahip Mihai, hayatını insanlara adamıştır ve başına gelen bir olay sebebiyle insanlara yardım etmenin onları öldürmek olduğu kanısına varmıştır. Kendi zevkleri...