1

6.8K 244 19
                                    

Ellerimi gerginlikle kahverengi kotuma sildim. Gözlüğümün çerçevesini gergince burnuma doğru ittirirken saçlarımı dalgınca karıştırdım.

"Burası mı abi?" dedi önümdeki adam direksiyonu yavaşça sağa kırıp frene basarken. Camdan zaten yanımızda duran koca binaya bakarken dikiz aynasından şöförle bakıştık.

"Abi dikkat et yanlız, çok ıssız bir yer gibi duruyor."

Gözlerimi kaçırarak tekrardan binaya çevirdim bakışlarımı. Boyası atmış gri duvarları ve dört bir yanını kaplayan beş metre duvarın üstüne bir de tel çekilmişti. Görebildiğim kısımda en az dört tane gözetleme kulesi içindeyse iki sistemli güvenlik kapısı vardı.

Taksici sanki merakını atamamış gibi tekrar dudaklarını yaladı.

"Allah kurtarsın abi, hayırdır bir yakın falan mı var? Görüşme saatiyse bekliyim ben burda."

Adamın iyi niyetine içtenlikle tebessüm ettim. O bile benim burada ne yaptığımı sorguluyordu ama işin garip yanı  bende bilmiyordum.

"Eyvallah kardeşim. Ben bulurum birilerini. Senin için rahat olsun."

Aynı anda omzuma taktığım çantamdan bir ellilik çıkarıp adama uzattım.

"Bereket versin abi dikkatli ol." dedi sürücü çocuk sanki bütün iyi niyetini bugün kullanmak istiyor gibi.

"Bereketini gör." diyerek kapıyı kapattım.

Dışarı çıktığımda hava bunaltıcı değildi ama Eylül hala yoldaydı. İleride gelmekte olan bulutları gözümle seçebiliyordum çok yakında yağmur yağacaktı.

Kaçınılmazı ertelememek için kapıya doğru döndüm ve giden taksinin arkasından  bakmayı kestim. Sanki az önce sığınacağım son liman da yakılmış gibi hissediyordum. Kendi ellerimle yakmıştım resmen. Koşa koşa peşinden gidip taksiyi geri çevirip içine atlamamak için kendimi zor tuttum. Bu ıssız ve Allah'ın bile terk ettiği mekan karnımın kasılmasına sebep oluyordu. Ben burada bir yıl nasıl çalışacaktım Allah aşkına?

Kapıya vardığımda nihayet insan yüzü görebilmiştim. Görevli beni pis pis süzdükten sonra bir düğmeye bastığında önümdeki demir kapı otomatikman açıldı. Anlaşılan kim olduğum söylenmişti. Böyle bir hapishaneye elinizi kolunuzu sallayarak adım atamazdınız ya.

Tam da tahmin ettiğim gibi oldu ve içeri girdiğim anda başka bir kapı daha karşıma çıktı. Üniformalarının içinde iki kadın gardiyan gördüm. Onlara doğru yürümemle ellerindeki silahları yüzüme doğrulttuklarında hızla kaldım olduğum yerde.

"Kimsin sen?" dediler.

Fazla lafa gerek duymadan kendimi açıkladım çünkü kafama kurşun yemek istemiyordum.

"Psikolog Aras Uzun. Dokuz Eylül çıkışlı, 27 yaşındayım. Yüksek lisansımı İngiltere'de yaptım ardından bir takım araştırmalar sebebiyle buraya gönderildim. Bundan sonra bu hapishanenin psikologu olacağım." dedim ellerimi havaya kaldırarak.

Kızlar emin olmak istermiş gibi birbirine baktı. Biri elindeki silahı sallayarak "Geç şöyle." dedi. Kafamı salladım galiba üstümü arayacaktı.

Yavaşça bana yaklaşıp üstümü aramayı bitirdiğinde tekrar bakıştılar ve bu sefer güvenli olduğumdan emin olacaklar ki silahlarını indirdiler.

"Hoşgeldiniz." dedi sarışın olan elini uzatıp. "Hoşbuldum." diyerek gevşekçe sıktım elini. İkimiz de kendimizi tanıtmaya fırsat bulamadan arkamızdan gelen bir el kurşun sesiyle  refleksle ellerimle başımı tuttum. Kalbim hızını arttırırken arkamdan bir kahkaha sesi duyuldu.

Psikolog Bey [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin