4

3.5K 163 14
                                    

Buraya düşeli çok olmamıştı. Yanlızca iki yıl. O iki yılda da ne yaşadığımı bir ben bir Tanrı biliyordu. Birilerine güvenmem ve arkadaş -eğer doğru kelime buysa- olmam epey uzun sürmüştü. Hâlâ kimseye tam anlamıyla güvenmiyordum da.

İlk geldiğimde kimseyle konuşmadım. Bu böyle aylarca devam etti. Mahkumlar kendi arasında dilsiz diye bahsediyorlardı benden. Benim de işime geliyordu, bu yerde birini ne kadar zayıf görürseniz düşmanınız olma potansiyeli o kadar zayıflıyordu.

İlgilerini çekmediğim için kendimce planlar yapmak hep daha kolay oluyordu. Ama unuttuğum bir şey vardı ki o da izlendiğimdi. Birinin gözüne çok takılmıştım bu yüzden her hareketimi bir şahin gibi gözlüyordu. Bunun farkına varıp sorunu çözmemle bir daha hapishanedeki kimse bana dilsiz diyememişti. Gardiyanlar hücremden alıp beni tek kişilik bir hücreye koymuşlardı, herkes bana sanki tiksindikleri ve görmek istemedikleri bir şeymişim gibi bakıyordu. Ama burası hapishaneydi (!) Tavırları pek de bana özel sayılmazdı. Sonra bu duruma da alıştım. Böyle arkadaş edinmek daha bile kolay oldu diyebilirim.

Şimdi karşımda beni şahin gözleriyle izleyen bir adam yoktu ama kesinlikle her hareketimi izleyen bir Doktor vardı.

"Otursana." dedi hala daha ellerim kelepçeli bir şekilde odanın ortasında dikilmemle. Gardiyanlar kavga ettiğimiz gibi geçirmişti zaten kelepçeleri. Bana bir engel olmayacağını bilsem de rahatsız etmiyor değildi.

Gözlüklerini burnuna itleyip eliyle sandalyeyi gösterdi. Gösterdiği kırmızı sandalyeye ve hemen önündeki kırmızı masaya tiksindirici bir şekilde baktım.

"Hayırdır sorguda mıyız?" Oturduğum yerde bacaklarımı biraz daha açıp masaya ellerimi koydum. Parmak uçlarımla bir ritim tuttururken mavi tükenmez kalemiyle arkasındaki dosyalardan birkaç şey işaretliyordu.

"Hayır tabiki de." dedi sakin bir sesle.

"Buraya seni çağırdım hatta seni saunadan kurtardım çünkü söyleyeceklerine değer veriyorum."

Eline bir dosya almıştı. Masanın öteki ucundaki rahat sandalyesine oturup sırtını arkasına yasladı ve ela gözlerinde kendi yansımamı gördüm.

"Hakan Şahsoy. 26 yaşındasın, doğma büyüme İstanbullu. Anne yok, baba kumarda. Kardeşin nerede bilmiyorsun bile. Gözler mavi, saçlar siyah. Boy 1.95."

Nefes almadan saydıklarıyla kaşlarımı çattım. Birinin benim her detayımı bilmesi sinirimi bozmuştu.

"Sikimin boyu da yazıyor mu?" diyerek sırıttım. Yüzündeki alaycıl ifade ekşirken ellerinden birini saçlarının arasına daldırdı ve gözlüğünü burnuna ittirerek kızardı. Her boka kızaran beyaz bir teni vardı zaten.

Masaya doğru eğilerek suratıma bir sırıtış yerleştirdim.

"He, Psikolog Bey? Merak ediyorsanız söyleyebilirim. Madem hayatımın her detayına bu kadar meraklısınız."

Psikolog bir iki saniye ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bekledi. Kanıma yayılan eğlenceyle daha da genişçe sırıttım. Bu korkağı buradan üç günde kaçırırdı bizimkiler.

Kendini toparladığında "Özelinize bu kadar girmek, bir hataydı. Sizi kızdırdıysam özür dilerim ancak hastalarımın geçmişlerini bilmek benim de hakkım." dedi.

Alayla bakmaktan başka bir cevap vermediğimi gördüğünde devam etti.

"2 yıldır buradasınız Hakan Bey. Gençliğinizin baharında buraya girmenize sebep olan ne?"

Dişlerimi sıkarak karşımda oturmuş kollarını birbirine dolayan adama baktım. Böyle yapınca korktucu olmaktansa kızgın bir sincaba benzemişti.

Psikolog Bey [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin