2

201 12 0
                                    

Yağız'dan:

Yarın okulun ilk günü. On ikinci sınıf. Lise bitiyor. Onuncu sınıftaki bana şu anki halimi anlatsalar inanmazdım.

Onunla aynı okulda olacağız fakat karşılaşır mıyız bilmiyorum.

Ev her zamanki gibi sessiz. Babam kim bilir nerede, annem ise çoktandır yok. İçeriden köpeğimin havlamasını duyuyorum. Onu genelde geç saatlerde dışarı çıkarırım ki başka köpeğini gezdiren bir kimseyle karşılaşmayayım. Yani lafı dolandırmadan söylersek Leya'yla.

Saatin yeterince geç olduğuna karar verip tasmayı taktım. Arkadaşlarımla takılacağımda asla mahallede buluşmaz, uzaklara gitmeyi teklif ederdim. Bu mahalle onunla, benimle, bizimle doluydu.

Karanlık geceye önümde köpeğimle adım atarken düşüncelerim karmakarışık benden bağımsız bir şekilde beynimde volta atıyorlardı.

Neyse ki bitecekti, az kaldı. Bu sene üniversiteyi kazanıp buralardan ne pahasına olsun gidecektim. Bir daha karşılaşmayacaktık.

Nereyi gideceğim ise muammaydı. Ben Leya gibi kendimden emin, kararlı değildim.

Onun ne istediğini biliyordum tabii. Veterinerlik. Her zaman hayvanları çok sevmişti fakat köpeklerden korkardı o. Onu ben alıştırmıştım, benim köpeğimle vakit geçirdikçe köpekleri iyice sevmişti.

Bizim aramızda ne geçmiş olursa olsun onun mükemmel bir veteriner olacağını biliyordum. Saf kalpli temiz bir insandı o, eminim çokça canlının hayatına dokunacaktı benimkine dokunduğu gibi.

Yine ve yine aklımda Leya vardı. Bu mahallede başka türlüsü mümkün değildi ki. Her köşe anılarla doluydu, hatta önümde hoplayan köpeğim, onu da geçtim dolabımı açsam arkalara teptiğim, atmaya kıyamadığım fakat görmeye dayanamadığım hediyeleri...

Benim buradan gidip temiz bir sayfa açmam gerekiyordu. Tek sorun bir hedefimin dahi olmamasıydı. Yapayalnız ve kayıptım işte. Pusulamı kaybetmiştim ben.

İşte bu şekilde çaresizce yürürken bir çığlık duymamla donakaldım.

Leya?

Zaten ufak olan köpeğimi zorlanmadan kucaklayıp koşmaya başladım. Sesin geldiği tarafa gelmiştim fakat boştu, dehşetle boş sokağa bakındım. Tam bağıracakken tekrar onun çığlığını duydum.

O sırada uzaktan çömelmiş Leya'yı gördüm. Şerefsizin teki elinde Leya'nın çantasıyla koşuyordu. Hemen peşine takıldım. Tam motoruna atlayacakken ona bir yumruk attım.

Adam afallamıştı fakat tam elinden çantayı alacağım anda ani bir hareketle cebinden çıkardığı çakıyı savurdu. Yanağım boydan boya çizilmişti fakat umursamadan bileğini büküp bıçağı düşürmeye çalıştım. O da bıçağı bana doğru çevirip saplamaya çalışıyordu.

Bıçak artık burnumun ucundaydı. Beklenmedik bir şekilde adam yığılıverdi. Karşımda elinde bir sopayla duran nefes nefese bir Çağan vardı.

"İyi misin?"

Kafamı salladım. Bu cevap ona yeterli gelmiş olmalı ki telefonunu çıkarıp polisi aramaya girişti. Sinirle bir yerdeki adama, bir de yanımda delicesine havlayan köpeğime baktım. Fakat bir havlama sesi daha vardı, Leya'nın köpeğinden geliyor olmalıydı. Giderek yaklaşıyorlardı. Burada kalamazdım.

"Ben gidiyorum."

Çağan şaşkına dönmüştü.

"Nereye? Daha ifade vereceğiz."

"Sen anlatırsın, beni karıştırma."

"Saçmalama, polisler birazdan burada olur."

"Benim adımı verme, babam duysun istemiyorum."

Koruyucu Melek~LeyyağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin