13

113 13 0
                                    

Yağız'dan:

O gün olanları basitçe anlatmaya çalıştım. Sesimin titremesine engel olmak zordu, hala aşamamıştım. Belki asla aşamayacaktım.

Leya tek bir kez olsun sözümü bölmemişti. Sadece ben aralarda diyeceklerimi toparlayıp olanları anımsamaya çalışırken cesaretlendirme amaçlı evet, sonra tarzı şeyler söylemişti. Ne düşündüğünü bilmiyordum.

Anlatmayı bitirdiğimde bir süre öylece durduk. Bir şey söylemeyecek miydi?

Ona doğru bakabilmeye cesaret ettiğimde sessizce ağladığını fark ettim.

"Lütfen ağlama. Keşke her şeyi düzeltebilsem, çok özür dilerim."

"Özür dileme."

Bana doğru baktı, gözlerindeki acı yutkunmama sebep oldu.

"Bir kez daha özür dilemeni istemiyorum. Özellikle onca yaşadıklarından sonra..."bir an nefesi kesildi ve konuşamadı.

Bu ne anlama geliyordu? Affedilmiş miydim yoksa yaptıklarımdan sonra bir de özür dilememe tahammül edemiyor muydu?

Ne diyeceğimi ve yapacağımı bilmiyordum. Sarılmak istiyordum fakat korkuyordum. Diyecekleri olmalıydı değil mi? Nefretini kusmak istiyor olmalıydı. Bir canavar mıydım artık onun gözünde? Karışmamam gereken bir işe karışıp hayatını mahvetmiştim. İlla ki bir şeyler söylemek isteyecekti.

Kendini toparlayıp seslice iç geçirdi ve gözlerini sildi. Belki de haksızdım. Belki de diyecek bir şey kalmamıştı. Her şey ortadaydı, babasının katili capcanlı karşısındaydı. Bana ne diyebilirdi ki?

Her hareketini sanki bu onu son görüşümmüş gibi zihnime kazıyordum. Muhtemelen öyleydi de.

"Leya, artık gerçekleri bildiğine göre ne yapacağına karar verebilirsin. Özür dilememi istemediğinden dilemeyeceğim fakat bil ki mutsuzum. Uzun zamandır mutsuzdum. Hayatımdaki tek mutluluk ise seni bu mutsuzluğa dahil etmemiş olmamdı fakat bu da elimden alındı. Beni polise ver, buradan taşın, nasıl yaparsın bilmiyorum ama kendine yeni bir sayfa aç, bu kirli anıları unut. Sen en iyisine layıksın. Kendine iyi bak."

Seni seviyorum demek istedim fakat dilimi tuttum, çoktan bunun farkındaydı, her şey onu sevdiğim için olmuştu zaten. Arkamı dönüp yürümeye başladım, adımlarımı hızlı tutuyordum. Leya'nın yapmamamı istediği şeyi yapıyordum, kaçıyordum yine. Onu korkusuyla baş başa bırakıyordum.

Tabii durum bu sefer biraz farklıydı. Şu saatten sonra korkusu bensizlik değil, aksine benim varlığım olmalıydı. Sonuçta babasının katiliydim.

O gece saatlerce düşündüm. Gelmeyeceklerini bilmeme ramen kulağım kapıdaydı, polisi bekliyordum. Sabaha doğru son birkaç günün yorgunluğuna daha fazla dayanamadım ve derin bir uykuya daldım.

Sabah beni uyandırması için alarm kurduğum telefon çalmadığından(daha dün telefonu bana karşı kanıt olarak kendi ellerimle Leya'ya teslim etmiştim.) uyandığımda saat on ikiye geliyordu.

Yok yazılacağımı ve babama haber gideceğini umursamadım. Hatta gitmesini, fark etmesini umuyordum. Kızıp bağırsaydı, artık onu bile yapmıyordu, o bile benden, bir zamanlar en büyük yatırımı olan oğlundan, umudu kesmişti.

İyi ya da kötü beni hayata bağlayabilecek bir şeylere ihtiyacım vardı.

Gün anlamsız ve boştu. Koskoca bir karanlık. Unutmak ve yaşanmadığını farz etmek istediğiniz o günlerdendi. Şimdi Leya'nın yalnız kalma korkusunu daha iyi anlıyordum.

Yalnız kalmaya alışıktım fakat bu ruh haliyle, hayatta tutunmaya değer hiçbir şeyin olmadığını bilerek yalnız kalmak... Tehlikeliydi.

Bir bakıma beyin pes ediyor, seni düştüğün dipsiz kuyudan çıkarmayı reddediyordu. Kendinle mücadele etmen gerekiyordu.Bir şekilde hayata tutunabilmek için. Her şeye ramen yaşamaya değdiğinde beynini ikna etmen gerekiyordu.

Akşam dönüp durdum fakat uyumak imkansızdı. Geç kalkmış olmam, üstüne üstlük tüm gün yataktan çıkmamam da cabasıydı. İçeride en azından bir ses olsun diye televizyonu açtım. O sırada gözüm televizyonun altındaki rafa kaldırdığım oyun konsoluna kaydı.

Elime alıp üzerindeki tozu sildim. Leya'yla bunu oynarken geçirdiğimiz saatler saymakla bitmezdi. O zamanlar daha çocuktuk. Her şeyin ne kadar güzel olduğunu hatırlamak belki beni mutlu etmeliydi fakat yalnızca canım yanıyordu.

Açıp birkaç saat oynadım, dışarıdan güneş doğmaya başlamıştı. Ne kadar güzel, bir geceyi daha sabaha erdirmiştim. Fakat kendimi birazcık daha iyi hissediyordum.

Bugün okula gidecektim, korkaklık etmenin lüzumu yoktu. Daha ne olabilirdi ki?

Beni polise şikayet etmediğine göre olacakları tahmin edebiliyordum. Her şey eskisine dönecekti. Son bir yıl olduğu gibi devam edecektik, şu son birkaç gün yaşanmamış, söylenenler söylenmemiş gibi.

İki yabancı gibi.

Kahve içmedim, nasıl olsa derslerde uyurdum. Okul başka türlü geçmiyordu.

Gün bitti.

Hatta her şeyin olmasından bir ay geçivermişti.

Zamanın nasıl elimden kayıp gittiğini dahi anlamıyordum. O sapık bir daha yazmamıştı, Leya'ya da yazmadığını umdum. Yazsa da nadir de olsa konuştuğum Çağan'ın haberi olurdu diye tahmin ediyorum ve ne olursa olsun bana da söylerdi, Leya'yı güvende tutabilmek için "rakibinden" bile yardım isteyecek bir çocuktu.

Onunla çok nadir karşılaşıyorduk. Okulda onu arkadaşlarıyla konuşup gülüşürken uzaktan görüyordum. Ona baktığımda sanki hissediyor fakat bilerek görmezden geliyor, benimle yüzleşmekten kaçınıyordu.

Tabii bu muhtemelen benim paranoyamdı. Beni görmesi imkansızdı, ben bile kendime bakınca "beni" göremiyordum artık. Eskiden olduğum kişinin bir kabuğuydum sadece.

Ondan son ricamı gerçekleştirmiş, kirli tozlu sayfaların arasına iri bir şerit çekerek pirüpak bir sayfa açmıştı kendisine.

Bende şöyle ya da böyle devam ediyordum. Zaten son senemdi, yakında aynı ortamda olma ihtimalimiz bile olmayacaktı. Bu düşünce her şeye ramen beni üzüyordu.

Bir gün gülüşünü unutacak mıydım acaba?

Sınıfta Tuana'yla sık sık konuşur olmuştuk.Okul dışında da bir sürü arkadaşım vardı.

Nazlı'yla da sık sık görüşür olmuştuk ve bu tuhaftı çünkü hala Leya'nın arkadaşıydı, biz birlikteyken bile arada mesajlaşıyorlardı. Neyse ki beni onunla alakalı sorguya tutmaya çalışmıyordu.

Belli ki Leya ona da herhangi bir şey anlatmamıştı, bilip bilmediğini sormasam da tavırlarından anlayabiliyordum. Bilseydi eminim benimle vakit geçirmeye bu kadar hevesli olmazdı.

Geceye kadar bir sorun yoktu. Fakat geceleri televizyonun, bilgisayarın ve bir gece her şey iyice dayanılmaz hale gelince arayıp fazlaca endişelendirdiğim Nazlı'nın sesi beni kendimden kurtaramıyordu.

Bu yüzden tüm uyuma aktivitelerimi okulda yapıyordum. Dersleri fena boşladığımın farkında olduğum kadar babamın itibarını korumak için bir şekilde beni süslü bir üniversiteye aldıracağının da farkındaydım.

Son zamanlarda onu her zamankinden daha az görüyordum, eskiden haftada en azından 2 3 kez karşılaştığım babamı haftada 1 kez olsun görmem bile şaşırtıcı olmuştu artık.

Okula git. Uyu. Halı sahaya git. Arkadaşlarla gez. Gece delirmeden önce uyumaya çalış.

Aslında düşününce bu benim rahatsız olduğum bir hayat stili değildi, sadece eksikti. Çok ama çok eksik.

Keşke o eksiklik en başından var olmasaydı, o zaman sonsuza kadar boş kalacak bir yer edinmezdi.

Nereden baksan mide bulandırıcı bir döngüydü hayatım. O aptal sapık birkaç günlüğüne tüm dünyayı tekrar bana vermiş, sonra elimden koparıp uzaklara fırlatmıştı.

Keşke yanında onlarca insan olması yalnızlık hissini geçirebilseydi.

Koruyucu Melek~LeyyağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin