"Anlat hadi anlat!"
"Ya hanımlar, beklentiniz ne bilmiyorum ancak sadece oturup sohbet ettik. Normal şekilde onu hastaneden aldım ve beni evine kahve içmeye davet etti."
Esmer beden, etrafındaki kadın kalabalığına açıklamasını yapmakta güçlük çekerken tam derin bir nefes verdi.
Tüm gece boyunca seviştiklerinden mi bahsedecekti?
Yoksa bu zamana kadar duymaya ihtiyacı olduğu tek melodinin, dün akşam altında yatan derin ve ince iniltilerin olduğunu mu söyleyecekti?
Gerek yoktu.
Çünkü biliyordu ki kızlar bunu bilirse istemsiz Jimin'in yanında sırıtacaklardı.
Kızların ikna olması tam onu mutlu etmişti ki Soyeon önce diğerlerine baktı, sonra ise esmer olan bedene.
"Her şey iyi güzel de, bir şey soracağım sana."
Dedikten sonra Jungkook'un yüzüne doğru yaklaştı ve dolgun dudaklarını aralayarak konuşmaya devam etti.
"İlk olarak, Bay Park kendi arabasını bırakıp asla bir yerden ayrılmaz."
Jungkook yutkundu.
"İkincisi, Bay Park, bir kişiyi bile evine bir şeyler içmeye davet etmez." Diğer kızların da bakışları esmer bedene döndükten sonra Soyeon son kez dudaklarını oynattı.
"Ben Bay Park'ın oturup yalnızca kahve içeceğine asla inanmıyorum."
"Siz ne duymak istiyorsunuz hanımlar?"
Tüm kadınlar tekrar birbirine baktıkları sırada Jungkook bir şey anladıklarına dair terlemeye bile başlamıştı.
Ortama hafif bir sessizlik hakimdi. En sonunda kızların hepsi birden Jungkook'a dönüp bağırmaya başladılar.
"BU DEMEKTİR Kİ O DA SENDEN HOŞLANIYOR."
Adamı aralarına alıp hep bir arada bedenini kucaklayarak sarılmaya başladılar.
Şirketin bahçesinde bulunan herkes onlara sanki birer deliymiş gözüyle bakıyordu.
E naparsın? Bu kadar çok kız arkadaşı olan bir erkek için, ya da tam tersi, tek bir erkek arkadaşları olan bir grup kız için bunlar alışılagelindik şeylerdir sonuçta?
Her ne olursa olsun Jungkook, kızlar bir şey anlamadığı için mutluydu.
Beraber oturdukları masada sohbet etmeye devam ederken şirket kapısından çıkan Jimin'e döndürdü bakışlarını Jungkook. Hızlıca saatini kontrol etti.
Öğle yemeği arası değildi bu da demek oluyordu ki Jimin'in dışarıda bir işi vardı. Ya da sadece götünü kurtarmak için şirketten ayrılıyordu?
"Kızlar, ben Jimin'i kaçırmadan gideyim." der demez arkasında bıraktığı birtakım kız çığlıklarını duymazdan gelerek yolda koşar adım karşıya geçen Jimin'in peşine takıldı.
Hızlı adımlarla arabalara yeşil yanan caddeden koşarak geçmeyi denedi. Çünkü Jimin'i kaybederse bidaha bulması zor olacaktı.
Kendi kendine "Arabasız nereye gidiyor?" diye fısıldadıktan sonra ara sokaklara giden bedenin arkasından adımladı.
Seslenmedi o an çünkü Jimin'in bundan pek hoşlanmayacağını düşündü.
Girdiği ara sokakları takip etti. İki eski binanın arasında karışık yollardan ilerleyerek hızlandığında kısa süreli olarak Jimin'i kaybetti.
"Yahu, nereye kayboldu?" Durduğu dar sokakta etrafa bakındı Jungkook. E ne de olsa Jimin'di bu.
Adımlarını yavaşlatarak etrafa baktığında ufak fısıltılar duymaya başladı ve durdu. Adım sesi çıkartmamaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
// TRUTH \\ Jikook
FanfictionJimin: Bırak bu şehri, dünyanın herhangi bir yerinde saklansan bile seni bulacağım ve sana ölmek için yalvarana kadar işkence edeceğim Jungkook. Jungkook: Saklanmaya ne gerek var Jimin? Senden kaçsam bile, senden kaçmayı başaramıyorum. -Park Jimin...