Elleri iki yana açılmış, bulundukları küçük köyün en yüksek dağının ucunda tek ayak üzerindeydi. Nefesini kontrol altında tutuyor, bazen sık bazen ise derin nefesler almaya özen gösteriyordu. Bedeni kımıldamadan öylece duruyor ve ona tehlikenin en ucundayken bile konsantre olabilmenin faydalarını yaşatıyordu.Şiddetle esen rüzgâr onu geriye doğru yaslamaya çalışsa da belini hafif öne kavislendirerek dengesini korumaya devam etmişti. Bunu seviyordu, çünkü kendisinin rüzgarla savaştığına inanıyordu.
Tehlikeli arzuların da kendince tehlikeli kısımları vardır; çünkü efendi Sangsu'nun çoğu öğrencisi buraya uzun bir süreden sonra geçebilmişken, bu çocuğun ortama adapte olma hızı ve başarısı kesinlikle takdir edilesiydi.
Jungkook rüzgarın durulduğunu hissettiğinde, diğer bacağının diz kapağının üzerine yerleştirdiği ayak bileğini bulunduğu yerden kaldırarak düz bir şekilde yana doğru açmıştı. Bir sütûn'u anımsatan bacaklarına uyumlu bir şekilde kollarını da açtığı bacağına düz olacak şekilde uzatıp esnekliğini arttırdı.
Huzuru hisseder gibi sessizliği dinliyor, düşünüyor, odaklanıyor ve içinde kendini her daim belki eden o büyüyü yönetiyordu. Kontrol onun ellerindeydi, ve o da bunu kullanmaktan çekinmiyordu.
Yarı gri, yarı da mavi olan saçları uçuşuyor ve Jungkook hissettiği auralarla dudaklarına bir tebessüm yerleştirerek bedenini düzeltip mor gözlerini açıyordu.
"Erkencisin."
Arkasından gelen seslerle üzerine giydiği cübbeyi düzelterek dağın ucundan aşağı indi. Hemen burada efendi Sangsu'nun evi vardı, bütün yaşamını geçirdiği ev.
Mor irisleri teyzesinin üzerinde dolaşırken kıvrılan dudaklarını düzeltmeden nahif sesiyle konuşmaya devam ediyordu. "Öyle, sen de erkencisin anlaşılan?"
"Benim öğrencilerim elbette ki erkenci olacak Astrid, kendi zamanlarını ne çabuk unuttun."
Su almak için fıçıya yöneldiği zaman efendi Sangsu'nun dediğine kıkırdamadan edememişti. Teyzesinin ve efendi Sangsu'nun atışmalarını izlemek ona çok eğlenceli geliyordu.
Efendi Sangsu küçüğün gülüşünü duyduğunda turuncu cübbesinin içerisinde ellerini arkaya atıp belinde bağlayarak tek kaşını kaldırıp "Çok eğlenceli herhalde?" Diyordu Jungkook'la oynamak için.
Jungkook içtiği su yüzünden ağzından akan su damlalarını elinin tersiyle silerken başını sallayarak onayladı efendisini. "Takdir edersiniz ki, sınırlar olmadan ve ciddiyete bürünmeden yapılan bir atışma elbette ki komiktir. Lakin, bundan rahatsızsanız eğer sizin için bunları görmezden gelebilirim."
Efendisi gibi tek kaşını kaldıran Jungkook birnevi meydan okuyordu efendisine. Tabii bunu gelmiş geçmiş ve gelecek yıllarda yapabilen tek kişi kendisiydi. Bu sebeptendir ki, bazı öğrenciler efendi Sangsu'nun yanında ne denli geriliyorlarsa, Jungkook'un karşısında bundan kat be kat fazlasıyla geriliyorlardı.
Çünkü bilmelisiniz ki, efendinin bile karşı koyamadığı bu çocuğun ne denli bir sınırsızlığa sahip olduğu kesin değildir.
Jungkook genek anlamda kendisini zapt edip nahif kişiliğini korumaya çalışsa da, onu büyü yaparken gören insanların bir daha yüzlerine bakabilecek cesareti olamayışı köy halkında ve yandaşlarında çeşitli efsanelerin doğuşuna sebebiyet vermiştir.
"Yaramaz çocuk." Diye geveledi ağzında lafını efendi Sangsu. Her ne kadar yaramaz da olsa seviyordu Jungkook'u. Astrid onları takmadan parlak gri saçlarını karıştırarak eline aldığı bıçakla odunun uç kısmını kesmeye başladı. Dağlık alanda yürümek zor olduğundan bu tarz sopalar işe yarıyordu. Eskisi gibi gücünü kullanamaması onu üzse de bununla başa çıkmayı öğrenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
De l'enfer
FanficHerkesin hayran olduğu ve nadiren öğrenci yetiştirdiği ile bilinen efendi Sangsu'nun, yine herkesin bildiği fakat asla görmedikleri 'safkan büyücü' özelliğine sahip öğrencisi Jeon Jeongguk, bir gün büyücülerin intikamı için kurt adamların olduğu ka...