Hediye bir bölüm, sizi tatmin eder mi bilmem ama aklima esince yaziverdim. Umarim begenirsiniz. Asil olay birkac bolume baslar diye dusunuyorum.Elleri belimi kavrıyordu. Dudakları hemen dudaklarımın üzerindeydi ve aldığı sıcak soluklar yüzüme vuruyordu. Gözleri ilk defa huzurla kapanmış, kendini tamamen bana bırakmış gibiydi. Neden ağlayacak gibi hissediyordum?
Yüzüne baktıkça gözlerim doluyordu ve ben buna engel olamıyordum. Tırnaklarımı yavaşça koluma geçirdim ve onu iterek ayrıldım ondan. Kalbim çok kırgındı, o kadar kırgındı ki daha bu sabah başkasını öpen dudaklardan gözlerimi alamıyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum fakat bu çabam kalbimin ta' kendisi tarafından sabote ediliyordu.
"Jungkook..." Diye fısıldadı. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Sinirliydi, fakat benim tepki vermemi bekliyordu. Kaşlarım çatıldı.
Bir başkası olmasın...
Alt dudağımın titremesine engel olmak için dişlerimle baskı uyguladım. Ben onun için bu kadar basittim işte. Bir başkasının kolları arasından çekip öpecek kadar basittim; ve gün sonunda bir diğerinin yanına gideceği kadar da değersizdim.
"Siktir git." Dedim kısık sesle. Etraftakiler bizi izliyordu ama öfkeme engel olamıyordum. Dağılan saçlarım gözlerimi biraz olsun kapatıyordu ve bu yüzden lenslerin bile kapatamamış olduğu parıltıyı gizliyorlardı. Mor gözlerim ışıl ışıl yanıyordu. "Siktir git!"
Ortamda yalnızca nefes seslerimiz duyulurken ondan birkaç adım uzaklaştım ve gülmeye başladım. Boğazım acıyordu ve nefes almama izin vermiyordu. Beni bu hale getirdiğini bilmek daha çok gülmeme neden oldu. Onun bana aşık olması gerekiyordu, benim ona değil.
Bana yaklaşmaya başladığında ellerimi boğazına sardım ve onu kendime çektim. Tabii bu biraz da büyüm sayesinde olmuştu. Yoksa onu milimlik bile kıpırdatamazdım. O kadar kontrolsüzdüm ki büyümün yavaş yavaş açığa çıktığının farkında değildim. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Tırnaklarımı derisine geçirdim, boğazını sıkmama rağmen bana endişeyle bakıyordu. "Daha sabah bir başkasını öpmüş olan dudaklarınla nasıl beni öpebiliyorsun! Ben bu kadar mı değersizim?"
"Jungkook..." Şaşkınlıkla bana bakarken tekrar güldüm. Elim boğazından ayrılırken gözlerimden sırasıyla birkaç damla düştü. Arkamı dönerek hızla mekândan çıktım. Bir taksi çevirme umuduyla anayola atıldığımda belime iki kol sarıldı.
"Bırak beni!" Patlak vermiştim. Onları gördüğümden beri boğazıma camlar batıp duruyordu ama en çok beni bu tarz bir konuma sokması yaralamıştı beni.
Kim Taehyung benim ilk öpücüğümü almıştı. Öncesinde ona ben vermiş olsam da o benim ilkimin sahibiydi ve hemen ardından bir başkasına gidişi yıkıyordu beni.
Kızgınlığında onunla bir şeyler yaşamış olsam bile onun için kalıcı ve etkileyici olmamak yıkıyordu beni. Paramparça yapıyordu.
Ne zaman bu hale düştüm bilmiyordum ama ona olan hislerimi kabul ettiğimden beri o kadar hassastım ki... Reddettiğim süreçte daha dayanıklı ve hazırlıklıydım oysa. "Jungkook'um...neden böyle yapıyorsun?"
Alnını enseme yaslarken tırnaklarımı bu sefer eline batırdım. Boynu ve elleri benim yüzümden kanamıştı bile. "Bırak beni." Sesim normalden biraz kısık çıkmıştı ama yine de kararlılığını koruyordu. Bedenimi bıraktı ama parmaklarımı parmaklarının arasına alarak arabasına doğru yürümeye başladı. "Özür dilerim." Dediğinde sessiz kaldım ve onu takip etmeye devam ettim. "Özür dilerim, benden nefret etme olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
De l'enfer
FanfictionHerkesin hayran olduğu ve nadiren öğrenci yetiştirdiği ile bilinen efendi Sangsu'nun, yine herkesin bildiği fakat asla görmedikleri 'safkan büyücü' özelliğine sahip öğrencisi Jeon Jeongguk, bir gün büyücülerin intikamı için kurt adamların olduğu ka...