Buy Me Prada

280 43 19
                                    

Bugün dünya zürafalar günü!!

Tüm yıl bu günü bekledim ben. Ve bu yüzden de sabahın yedisinde şaşılacak derecede dinç bir şekilde uyandım.

Haftalar önceden sipariş ettiğim kostümlerin olduğu poşeti aldım ve Changbin'in varlığı boyunca beni bir kenara atmış Felix'in salonda güneşi selamlarken yaptığı değişik hareketleri -Az önce güneşe nah çekti- es geçip son zamanlarda biricik agam olan Jisung'un evine doğru yol aldım.

Evet onu agam olarak görmeye çalışıyordum. İnsanlarla kolay kolay güvenemem.

Dün gece haber verip işe gitmesine olanak tanımadığım Jisung tıpkı dediğim gibi sabahın bir yarısı uyanmış beni bekliyordu.

"Gunaydınlar komşum! Nasılsın?"

Jisung geniş şekilde gülümsedi. Çok nadiren yaptığı gibi dişlerini gösterdi. Şahane bir gülüşü vardı.

"Günaydın Lee!"

Sormamıştı ama gözlerinde elimdeki poşette ne olduğunu merak ettiğine dair bir bakış vardı. Ben de açıklamaya koyuldum.

"Bugün senin de bildiğin gibi dünya zürafalar günü"

Ardından bekledim ki onaylasın dediğimi. Ama kafasını iki yana sallayıp "Bunu şimdi senden öğreniyorum" dedi.

Neyse. Olabilir böyle şeyler.

Üzerinde çok durmayıp elimdeki uzattım ona.

"Ben de bize zürafa kostümü aldım. Bugün cok eğleneceğiz"

Jisung yüzüne oturan dehşet ifadesi ile bana bakarken yalnızca gülümsedim.

。。。。。

"Zürafalar da vardır! Zürafalar da vardır!"

Zürafa kostümü giyip sokaklara dökülen tek kiisler biz değildik. Bizim dışımızda iki kişi daha vardı. Ve şimdi toplamda 4 kişi sokakta slogan eşliğinde yürüyorduk.

"Lee buna ne kadar devam edeceğiz? Yanlış anlama ama bu kıyafet içinde biraz aşağılanmış hissediyorum"

Tam çemkirmek üzere ona dönmüştüm ki yastıklar ile dolgunlaştırdığımız kıçına baktım.

Kostüm biraz büyük olmuştu ve poposu bol durmuştu. Bu yüzden ben de Jisung'un iki yanına iki yastık bağlamıştım.

Böylece şahane (!) bir kalçaya sahip olmuştu.

"Ben de yoruldum. Kostüm çok sıcak."

Ona hak verdiğimde Jisung geçen gün kahvaltı yapmak için gittiğimiz dağ başına gitmeyi önerdi.

Anında kabul ettim tabii.

Jisung arabaya biner binmez çıkarmıştı kostümü. Ve kalçasındaki yastıkları...

Ben de artık ciddi anlamda sıcak olmaya başlayan kostümü attım arka koltuğa.

Ve yola koyulduk o huzurlu dağ başına doğru.

。。。。。

"Lee seninle bir şey konuşmak istiyorum. Ve şuan tam zamanıymış gibi hissediyorum"

"Jisung şuan hiçbir şeyin zamanı değil bence"

Yemek işini biraz fazla abartınca bne yine yol kenarına kusmuştum. Şimdi de yine aynı salıncakta oturuyorduk. Sallanmıyorduk yalnızca. Yine kusmak istemezdim değil mi?

"Hayır bence şuan tam zamanı Lee."

Devam etmesi için salladım kafamı.

O da onaylamam üzerine batmakta olan güneş ışığının vurduğu ve tatlı bir kahverengi tonuna dönen gözlerini gözlerime sabitledi.

"Aşık olduğum biri olduğundan bahsettiğimi hatırlıyorsun değil mi?"

Kafamı sallayıp onayladım yine.

"O kişinin kim olduğunu biliyor musun Lee?"

Biliyordum.

Ama kafamı olumsuz anlamda salladım bu sefer.

"Bildiğini biliyorum Lee. O gün sarhoş olmadığını biliyorum. En azından beni öpmeden önce sarhoş değildin"

Haklıydı. Sarhoş değildim. En azından tam olarak sarhoş değildim. Yaşadığımız şeyleri hatırlamam ise günler sürmüştü.

Hatırlarsanız telefonumu düşürmüştüm arabasında. Aslında olay şöyle gerçekleşmişti.

Jisung, "Ben organ mafyası değilim" dediğinde ne olur ne olmaz diye ses kaydını açmıştım. Olur da sabah tek böbrekle uyanırsam kanıt niteliğinde.

Kızmayın canım. Siz komşularınız ile bilmediğiniz bir yerde organize edilen alkollü bir partiye giderken önlem almaz mıydınız?

(Yapmayın lan öyle bisi. Fic bu amk. Minho'ya bisi olmaz ama siz iki durumda da naneyi yersiniz.)

Ve iki gün kadar sonra se kaydını hatırladığımda açmış dinlemiştim.

Jisung'un bana yemek masasında sorduğu soruları tekrar soruşunu ve benim tıpatıp aynı cevapları verişimi dinlemiştim.

Bir yerde Jisung bana "Yapma Lee sarhoşsun" demişti. Orada ne yaptığımı bilmiyordum.

Demek ki öpmüşüm onu!

"Tamam Jisung her şeyi biliyorum. Ee?"

Jisung aklımdan geçirdiğim onca şeyden bihaber şekilde devam etti konuşmasına.

"O gün de dediğim gibi Lee. Her şeyinle kusursuzsun. Ve benim gözümden kendine baksaydın sen de kendine aşık olurdun"

Tekrar söylemişti bana aşık olduğunu.

Ama bir bataklık değil miydi bu?

Aşk, koskoca bir bataklıktı. Kurtulmaya çalışırsan daha hızlı batardın.

Bu durumda bataklıkta olmadığımı söylemek de pek işe yaramazdı.

Öyleyse ben bataklığa batışımı olabildiğince geciktirecektim.

Bunu da her zamanki halime burunerek yapacaktim.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

Jisung doğrudan gözlerime baktı. Ruhumu görebiliyor bile olabilirdi şuan.

"Sana aşığım Lee"

"Başka?"

Jisung anlamazca yüzüme baktı.

"Sana aşığım diyorum Lee Minho. Bu yetmez mi?"

Yerimden kalkıp arabaya doğru yürüdüm ve Jisung da peşimden geldi.

Şarkı söylemek için uygun bir zamandı bence.

"Buy me Prada, Balenciaga! Love to drama! Let's go Bahamas"

Jisung önüme geçip binmem için kapıyı açtı.

"İstediğin şeyler bunlarsa sana elbette alırım. Hatta istemeyeceğin kadar alırım. Beni küçümseme"

Ardından kapıyı kapattı ve arabanın önünden geçerek şoför koltuğuna oturdu.

Alır mıydı sahiden istemediğim kadar şey?

O gün bunu düşünüyordum tabii. Ama şimdi her sabah kapıma konan 10 poşet kıyafet ve ayakkabıdan bıkmış vaziyetteyim.































𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼
Kimyayı ters çevirip düz sikeyim,
Edebiyatın ağzına sıçayım.
Matematikçinin kör gözünü,
Trigonometrinin anasını satayım.
𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼𓇼

Arkadan vermeyenler de versin

Gud bayy
🌹🌹

Buy Me Prada, MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin