"Kılıç abi hasta olmuş Apo, ateşi 58 derece, Adanadan bile sıcak." Can havliyle bağırıp ortalığı dağıtan gençlere bakıp yüzümü buruşturdum.
Ortamdaki IQ seviyesi o kadar düşmüştü ki, oturup ansiklopedi okuma isteğiyle dolup taşıyordum.
Sinir kat sayım gittikçe artarken, yanımdaki ecza dolabından ilacı alıp Adidas eşofmanlı oğlanın suratına fırlattım. "Bak beni deli ettiniz, yeter Ali yeter!" Sinirden kuduruyordum.Son zamanlarda sürekli beni bir bahane ile Hüsrev amcanın evine çağırıyorlardı. Bir gün ateş yükselmesi, bir gün baş ağrısı, bir gün kalp yetmezliği.
Şimdi de Kılıç abinin güya 58 derece ateşinin peşine koşmam gerekiyordu. Ulan 58 derece ateş diye bir şey mi vardı?
"Apo abi valla bak, evlerinin önü şimdi ne kadar kalabalık. Hasta ziyaretine gelenler sokağın başından kuyruk yapmış bile." Dişlerimi sıkıp dizdiğim ilaçları öylece dolaba fırlattım.
"Oğlum ben tıp falan okumadım, iş yoktu geldik çalışıyoruz. Yalandan ilaç dizip sorarak ilaç teslim ediyorum salın beni!" Ahmet yüzünü buruşturup Ali'ye kaş göz yaptı. Bu iki Adidas eşofmanlı keko bir şeyler karıştırıyordu..
"Alev'i göndereyim?" Diye sordum işe yeni başlayan afeti devran hatunu işaret ederken. "O sağlıkçı, o yardımcı olsun?" Diye sorduğumda içeriden gelen kız şaşkınlıkla bize baktı. Olanları anlamak için bana kaş göz yaptığında sorun yok dercesine göz kırptım.
"Ha yok." Diye atladı arkada bekleyen Talat. "Kadın doktor istemiyoruz." Dediğinde kaşlarımı çatıp endişeyle birbirlerine iş atan oğlanları süzdüm. Bu şeytanlar bir şeyler karıştırıyordu.
"Akif abi eczanede yok bugün, burayı bırakamam koçlar." Dedim tezgahın arkasından çıkıp onları iteklerken. "Hadi gidin ambulansı arayın, hani adanadan bile sıcak ataşlı oğlanınız var ya, ölmesin." Dediğimde yavru köpek bakışları attı Ali. Bunların benimle derdi neydi? İkide bir, bir bahane ile onun bunun evine çağırıp duruyorlardı.
Ali düşen omuzları ile bana direnemeyip eczaneden çıktığında, peşinden diğer üç keko da çıkmıştı. "Kılıç abi ölürse vicdan yapmayacak mısın apo abi?" Diye beni dürten Ahmet ile kaşlarımı çatıp ona döndüm.
"Lan oğlum gelmişsiniz bana 58 derece ateşlendi diyorsunuz, mümkün mü bu?" Dedim ciddiyetle. Ahmet dudak büzüp omzuyla Ali'yi ittiğinde. "Abi valla bu yanlış tutmuş aklında, ben dedim kırk sekiz derece ateşti diye." Dediğinde gözlerimi devirip dükkana geri döndüm.
Son adımı atarken arkamı dönüp, "Hadi hadi, kaybolun buradan." Dedim en sonunda tavuk kışkışlar gibi. Söylene söylene eczanenin tam karşısına geçip kaldırıma çöktüler.
Al işte, şimdi de küçük Emrah ile Medine fukarası arasında bir rol kesiyordu şerefsizler.
Eczanenin kapısı bozuk olduğu için koyduğumuz taşı tekrar ayağımla kapının önüne ittiğimde duyduğum cümle ile duraksadım. Fısıltıyla konuşan gençler hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu.
"Kılıç abi kötü, Adem abi kesin çağırın Apoyu demişti." Diye hayıflanan oğlan Ali'nin omzunu dürtüyordu. Ahmet tekrar lafa girdi. "Bak götüremezsek bizim para işi yatar bir çözüm bulmak lazım." Kaşlarım çatılırken, kapı koluyla oynuyormuş gibi yapıp onları dinlemeye devam ettim.
Para? Ne için para alıyordu bu şerefsizler?
"Gavur inadı var Apo'da bilmiyor musunuz oğlum? Gelmeyeceğim dediyse gelmez." Harun üzgünce ayağının dibindeki taşları iteklerken Ali de yere oturdu.