Üstümdeki battaniyenin sıcaklığını bile daha az hissediyordum. Kolları sıkıca kavramasa, sanki birden bire uçurumdan aşağı yuvarlanacak gibiydim. Onun kollarının dışında olursam tehlikede hissedecek gibiydim sanki.Onun teni her tenime değdiğinde, bir kül kadar aciz hissettim.
Yeşil hareleri, orman kuytusu gibi içine çekiyordu insanı. Hiçbir zaman edebiyat yapmayan birine, sayfalarca yazı yazdırabilecek kadar güzeldi gözleri.
Son zamanlarda onun yüzüne bakıp iç çekmediğim bir an bile olmuyordu. Teni sıcak, kolları savaş meleğinin kanatlarını andırıyordu.
Yüzündeki ifadesizlik insanı çaresiz bırakacak cinstendi. Uyuyordu sadece, lakin bunu kabullenmek dahi istemiyordu zihnim. Uykusunda bile bana gülümsesin istiyordum.
Ellerimi yüzünde gezdirip, her zerresini avuç içlerime kazımak istiyordum. Kazıdığım ellerimi sürdüğüm her yer onun güzel sureti ile şekillensin istiyordum.
Usulca dudaklarımı yeşil hareleri gizleyen kirpiklerinin üstüne bastırdım. Dudaklarımı zorlayan kelebekler çıkmak için yumrukluyordu sanki dudaklarımı.
Uyanması için elimi yanağına koyup okşadım. Teni o kadar canlı duruyordu ki, dudaklarımı yanağına bastırıp derin bir öpücük bıraktım. Göz kapakları titredi usulca.
"Kılıç..." dudaklarım onun güzel ismi ile şekillendiğinde, sanki beni daha fazla yormak istemez gibi anında açıldı.
Birkaç saniye boşluğa daldığında, beni fark etmesi için birkaç saniye bekledim. Gözleri bana döndüğünde, dikelmeye çalıştı. "Çiçeğim?" Diye sordu gözlerini ovalayarak. Dudaklarım kıvrıldığında, bana çiçeğim dediği sıcak dudaklarına dudaklarımı bastırdım. İstemsizce hoşuma gidiyordu. Normalde bunu bana başkası dese sandalyeyi kafasında kırardım ama o diyince hoşuma gidiyordu istemsizce.
"Uyuyamadın mı gece?" Diye sordu tekrar gözlerini ovalayarak. Uykusu henüz açılmamıştı sanırım.
Seni izledim. "Uyku tutmadı, döndüm dolaştım öyle." Diye mırıldandım gülümseyerek.
Elini enseme atıp beni kendine çekti. Tam yüzüne doğru düşmüştüm. Tam alnımı öptüğünde, gözlerimi kapattım.
Garipsemem gereken, sorgulamam gereken tüm şeyleri kapının dışında bırakmıştım. Bu sefer bunu kendim için değil, Kılıç için yapmıştım. Onu gülümsetmek dertlerimden daha çok işe yarıyordu.
"Sen şimdi kalk çay koy, ben üstümü değiştirip geliyorum yavrum." Kılıç'ın cümlesinden sonra başımı sallayıp yataktan indim.
Ona son kez bakıp odadan çıktığımda, merdivenlerden aşağı inip mutfağa attım kendimi. İçimde garip bir his vardı. Evde her sabah yaşadığım nerede yiyeceğim, babam benimle kahvaltı etmek isteyecek mi sorusu olmadan, dışlanmadan sevildiğim bir evde olmak garipti.
Demliğe doldurduğum suyu ocağa koyarken, hâlâ gülümsüyordum. Kılıç gerçekten benim bazı yanlarımı iyileştiriyordu. Belki de fark etmiyordu bile ama iyiydi işte.
Gözlerim boşluğa dalmışken, arkamdan sarılan beden ile irkildim. "Apo.." Enseme inen saçlarımı parmakları ile yukarı ittiğinde, dudaklarını bastırdı.
Küçük öpücüğü tüm bedenimi birden şahlandırdığında, tutunmak için tezgaha ellerimi yasladım."Geldiğini duymadım.." Diye mırıldandım yutkunup. Belimdeki kolları varlığını arttırdığında, bedenini bana yasladı. Artık tamamen tezgah ile arasında sıkışmış hissediyordum. "Dalmıştın." Dedi sıcak nefesi ensemi sıyırıp geçerken.