Seyhanların mahallesine girdiğimiz ilk andan beri, çevredeki tek tük insanın gözleri bize çevrildi. Kapısının önünde çekirdek ve çay ile oturan kadınlardan birisi ile göz göze geldiğimde, rahatsız hissetmemesi için gözlerimi çektim.
İşimiz kadınlarla değildi, çünkü uyuşturucu işini çeviren soysuzlar mahallenin gençleriydi.
Kılıç telefonundan bu mahallede oturan arkadaşını arayıp Ceyhun'un nerede olduğunu sormuştu.
Ceyhun'un mekanının tam adresini aldığımız mesaj ile dükkanları takip ederek neredeyse iki sokak geçmiştik.
Şuana kadar üstümüze çökmüş olmaları gerektiği için duraksadım. Adem abi de benim gibi hissediyor olmalıydı ki sürekli etrafı inceliyordu.
Lakin Kılıç çok rahattı. Kaşlarım çatılırken, kolundan tutup durdurdum. "Kılıç normalde çoktan birinin gelip, 'siz hayırdır?' Konuşması yapması gerekmiyor muydu?" Dediğimde, elimi tutup yavaşça kolundan çekti. Bu kadar soğukkanlı olması beni endişelendiriyordu.
"Bu mahalle de iftirayı doğru sanıyor. Seni onların tarafından biri sandıkları için Ceyhun'un kapısına gidene kadar seslerini çıkarmayacaklar. Şuan silah ya da bıçak çıkarmadığın sürece kimse ses etmez." Kılıç'ın cümlesi bittiğinde refleksle etrafa baktım. Birkaç teyze dışında gerçekten de kimse bize bakmıyordu. Teyzelerin de uyuşturucu işinden haberdar olmaması yüzündendi o da.
Adem abi de benimle birlikte ikna olup yola devam ettiğinde, neredeyse yedi sekiz dakika içinde Ceyhun'un mekana gelmiştik.
"Apo, içeriye girdiğimizde arıza çıkarıp kendini tehlikeye atarsan çıkınca belanı sikerim duydun mu?" Dediğinde, yüz kez tekrarladığı şey ile kafa salladım. Sanki beş yaşında tecrübesiz bebenin tekiydim anasını.
Benim felsefem gücümün yetmeyeceği insanlara artistlik yapmamaktı. Sadece teke tek Ceyhun ile denk gelsem yine eyvallah olurdu ama burası onun bölgesi, mahallesiydi. Bir ıslık çalsa kemiklerimi teker teker kırarlardı.
Demir kapıyı yana doğru ittiğimizde gördüğüm manzara ile kaşlarım havalandı. Dışarıdan eski, kullanıma kapalı bir depo gibi gözüken yer içeriden bambaşkaydı.
Pahalı olduğu her yerden belli deri koltuk takımları, içki dizilmiş raflar, her yerde kafası güzel insanlar vardı. Uyuşturucu burada olsaydı net kapıda biri olurdu ama yoktu. Burayı sadece eğlence için kullanıyor olmalıydılar.
İçimde garip bir telaş oluştuğunda, etrafa tekrar göz gezdirdim. Sarhoş olan iki beden yerde uzanırken, ellerinde içki şişeleri vardı. Sızmış gibi duruyorlardı. Köşede ağlayan biri vardı, lakin durup durup gülüyordu. Yutkundum, görmediğimiz yerde mahvolan hayatların yansımasını görüyormuş gibi hissettim.
"Ceyhun!" Kılıç'ın tok sesi depoda yankı yaptığında, sarhoş olan bedenler usulca kafasını bize çevirdi. Güvende hissetmek için bir adım sağıma, Kılıç'a doğru kaydım. Kendini savunabileceğimi bildiğim halde yinede yanında durmak istiyordum.
Bir kişi merdivenlere koştuğunda, bakışlarım ona çevrildi. Hızlı adımları, sarhoş olma sebebiyle sağlıklı değildi. Böyle bir ortamda asla bulunmak istemeyeceğimi düşündüm. Güvende hissetmediğim, içtikten sonra beni toparlayacağına emin olmadığım birinin yanında asla içmezdim.
Dakikalar sürmeden merdivende bir çift ayak sesi duyuldu. Birileri hızlı hızlı aşağı iniyordu. Çağırırken ne dediler bilmiyorum ama hızlı hızlı inmesi beni germişti.
Ceyhun denen adamı gördüğümde gözlerimi kıstım. Uzun boylu, iri yapılı vücudu ile kendini belli eden adam, kahverengi gözlere sahipti. Kirli sakalları, büyük dudakları ile düzgün bir yüze sahipti. Tek kusuru kaşındaki jilet iziydi. Yanımıza iyice yaklaştığında, ense tıraşını sonradan görmüştüm.